*Ne yazık ki, Türk ekonomisinin yapısal sorunları hiç kimsenin üzerine gitmeye cesaret edemeyeceği kadar karmaşıklaşmış, hatta içinden çıkılamaz hale geldi. Son dönemde buna ilave olarak, siyasal ve hukuksal reformlar ile her şeyin bir çırpıda çözülebileceği düşüncesi herkese yayılıyor.
*Yükselen faizler ve düşen döviz kurları sorunları orta vadede daha da içinden çıkılmaz bir hale getirme riski yaratabilir. Durgun ve borçlu bir ekonomide yüksek faizler sorunları daha da büyütecek. Net döviz rezervlerini güçlendirmedikçe kısa vadeli sermaye hareketlerinin belirsizliği “kara bulutlar” olmayı sürdürecek.
TCMB ve Hazine-Maliye Bakanlığında yaşanan yönetim değişikliği sonrasında kısa vadeli değişimler hız kazanmış görünüyor. Döviz kurlarında görülen düşüşlerin kalıcı olması yönündeki beklentilerin ne kadar etkili olacağını tabii ki zaman gösterecek. Ancak, kanımca iktisadi zihniyetimizdeki açmazlar öne çıkmakta ve bizi yeniden iktisadi-finansal gerçeklikten kopmaya yönlendiriyor. Bu nedenle şu başlıklarda gelişmelerin yeniden değerlendirilmesinin yerinde olacağı düşünülmelidir:
TCMB’nın TÜFE-Gelişmiş Ülkeler Bazlı Reel Efektif Döviz Kuru verilerine göre ulusal paramız Ekim 2004 ile Aralık 2016 arasındaki (yaklaşık 12 yıllık) dönemde aşırı değerli oldu. Bu dönemin iktisadi aktörlerin satın alma güçlerinde hatırı sayılır derecede artışa katkıda bulunduğu düşünülürse, iktisadi zihniyetimizde değerli paranın “iyi” olduğu düşüncesinin yerleşmesi şaşırtıcı değil.
Ancak, her “iyi” görünenin bir de maliyeti olduğu dikkate alınmalıdır. İktisat diliyle söylenecek olursa paramızı aşırı değerli tutmanın alternatif maliyeti vardır ve bu maliyet yüksek cari açıklarda ve tabii ki dış borçlulukta somutlaşır. Bu olguların kendi bağlamlarında sınırları olduğu düşünüldüğünde, aşırı değerli ulusal para politikasının da sonsuza kadar sürdürülemeyeceği anlaşılır. Üstelik bu yaklaşım iktisat politikamızda da bir tür kolaycılık yaratıyor.
Ulusal parayı değerlendirerek ithal fiyatları kontrol etmek ve bu sayede enflasyonu nispeten düşük oranlarda stabilize etmek benimseniyor. Son 2 ayda oluşan gelişmeler, iktisadi zihniyetimizin söz konusu yanılgısını tekrar devreye sokmuş görünüyor.
DURGUN VE BORÇLU BİR EKONOMİDE YÜKSEK FAİZLER SORUNLARI DAHA DA BÜYÜTECEK
Yönetim ve politika değişimi aracılığıyla küresel risk iştahı sahibi bazı finansal aracılar açısından cazip bir dönem oluştuğu görülüyor. Kısa vadeli de olsa düşen bir seyir izleyecek döviz kurları ve göreceli olarak artış içinde olan faiz oranları bir “fırsat penceresi”ni araladı. Ancak, finansal olarak cazip olanın içinde bulunduğumuz makroekonomik sorunlara çözüm getireceğinin düşünülmesi ciddi bir kafa karışıklığının neticesidir.
Söz konusu süreç kapsamında ülkeye giriş yapan spekülatif sermaye kalıcı hale getirilemeyecek ise ne dış borç servisine ne de cari açık için gereken döviz ihtiyacına yeterli olmayacak. Üstelik yükselen faizler ve düşen döviz kurları sorunları orta vadede daha da içinden çıkılmaz bir hale getirme riski yaratabilir.
Durgun ve borçlu bir ekonomide yüksek faizler söz konusu sorunları daha da büyütecek. Düşen döviz kurları ise, para ikamesine yönelmiş olan iktisadi aktörleri daha da uzun süre beklemeye ve dövizlerini bozdurmamaya yöneltebilir.
YAPISAL SORUNLARI AŞMADAN UZUN VADELİ ETKİLER OLUŞMAYACAK
Ülkemiz insanının iktisadi alana dair zihniyeti kanımca iktisat biliminin ilkelerinden ziyade siyasal görüşleri benimsiyor.
Dolayısıyla, yönetimde ve uygulanan politikada kısmi değişikliklerin yeterli olabileceği algısı oluşabilir. İçine düşülen yanılgı, iktisadi sistemin işleyişinde var olan yapısal sorunların çözümü yerine yöneticilerin performansının daha etkin olduğu kanaatidir. Oysa yapısal sorunları aşmadan uzun vadeli etkiler oluşmayacak ve bir süre sonra yine, siyasal perspektif veya diğer deyişle performans tartışması üzerinden zaman tüketilecek.
Ne yazık ki, Türk ekonomisinin yapısal sorunları hiç kimsenin üzerine gitmeye cesaret edemeyeceği kadar karmaşıklaşmış, hatta içinden çıkılamaz hale geldi. Son dönemde buna ilave olarak, siyasal ve hukuksal reformlar ile her şeyin bir çırpıda çözülebileceği düşüncesi herkese yayılıyor. Ancak, yapısal ekonomik sorunları (enflasyon, para ikamesi, vergi sistemi, kamu harcamalarında etkinlik vb.) çözmeyen bu tarz girişimler tabii ki önemli olmakla birlikte ekonomik açıdan yetersiz kalacak.
Son olarak bir noktaya daha işaret etmek isterim: TCMB net döviz rezervlerini güçlendirmedikçe kısa vadeli sermaye hareketlerinin belirsizliği üzerimizde dolaşan “kara bulutlar” olmayı sürdürecek.
Doç. Dr. Ertuğrul Kızılkaya
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi
kizilkaya@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.