– S&P Global Ratings, 1 Kasım 2024’te Türkiye’nin uzun vadeli ülke kredi notlarını ‘B+’dan ‘BB-‘ye yükseltti. Aynı zamanda, ‘B’ olarak belirlemiş olduğu kısa vadeli ülke kredi notunu ise teyit etti. Yine ulusal ölçekli notları ise ‘trAA-/trA-1+’dan ‘trAA+/trA-1+’ya yükseltti. Türkiye S&P’den matematiksel olarak 100 puan üzerinden sadece 40 puanlık bir not aldı ve sınıfı geçecek bir not seviyesine hala ulaşamadı.
– S&P, en kritik öneme sahip olan “Transfer Risk” ve “Convertibility Risk” notlarını ise ‘BB-‘den ‘BB’ye revize etti. Rating notları arasından ek kritik öneme sahip olan transfer and convertibility notlarının artırılmış olması dış borç ödeyememe risklerinin bir miktar azaldığını ifade ediyor. Zira S&P önceki değerlendirmelerinde Türkiye’nin dış tamponlarının tükenmiş olduğunu ifade ediyordu.
-S&P, enflasyonla mücadelede %30’un üzerindeki bir asgari ücret zammının enflasyon başarısını Türkiye’nin gelecek görünüm notunu zedeleyeceğini ifade ederek enflasyon yükünün çalışan kesimlerin üzerine yüklenilmesini öneriyor. Türkiye ekonomisinde ücret belirlemede bir kıstas olan artışın, hükümetin 2025 yıl sonu enflasyon hedefi olan %17 yerine, yaklaşık %44 olan 2024 enflasyon oranına geriye dönük endekslenmesidir.
-Türkiye’de merkezi karar alma mekanizmalarının aşırı etkinliği, lehte ve aleyhte cereyan edecek olan politika tepkilerinin öngörülebilirliğini, kurumlar arasındaki dengelerin devamlılığını, verilerin zamanında ve doğru bir şekilde oluşma olasılığını zayıflatıyor. Türk lirasının uzak erimli görünen ve/veya tahmin edilen ufukta rezerv para olma veya etkinliğinin arma olasılıkları sıfırdır.
–Yönetilen dalgalı döviz kuru rejimi, ekonominin esneklik kabiliyetini törpülüyor. Siyasi müdahale olasılığı sıfırlanmadığı için Merkez Bankası’nın bağımsızlığı hala sorgulanıyor. Düşük büyüme koşullarının devamlılığı 2025 yılının belirleyicisi olacak. 2025 yılında iç talebi düşürme ve maliye politikasını dönüştürme kurguları başta olmak üzere genel olarak düşük büyüme koşulları sağlanamazsa TCMB’nin enflasyon hedefine ulaşılması mümkün değil.
-Kurlardaki artışın enflasyonun gerisinde kaldığı bir yanılgıdır. Son 5 yıllık birikimli enflasyon ve birikimli kur gelişmeleri karşılaştırıldığında, TL’nin hala değersiz alanda olduğu açıkça ortadadır. Türkiye ekonomisi, faiz düşürülmesi sonrasında sürdürülebilir bir büyüme ve istikrarlı üretim dizaynı ortaya koyamadı. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi açısından, düşük faiz ortamında enflasyonun tekrar canlanma olasılığı yüksektir.
S&P Global Ratings, 1 Kasım 2024’te Türkiye’nin uzun vadeli ülke kredi notlarını ‘B+’dan ‘BB-‘ye yükseltti. Görünümüne ise istikrarlı olarak belirledi. Aynı zamanda, ‘B’ olarak belirlemiş olduğu kısa vadeli ülke kredi notunu ise teyit etti, Yine ulusal ölçekli notları ise ‘trAA-/trA-1+’dan ‘trAA+/trA-1+’ya yükseltti.
Türkiye S&P’den matematiksel olarak 100 puan üzerinden sadece 40 puanlık bir not aldı ve sınıfı geçecek bir not seviyesine hala ulaşamadı. Sonuçta Türkiye’nin kredi derecelendirme notu 100 puan üzerinden 30 puandan 40 puana yükseltilmiş oldu. S&P Global Ratings ‘in ülke ratingi metodolojisine göre kredibilite analizi, beş temel derecelendirme faktörünün değerlendirilmesi ve puanlanmasına dayanıyor: “Kurumsal değerlendirme”, “Ekonomik değerlendirme”, “Dış değerlendirme”, “Mali esneklik-performans ortalaması-borç yükü” ve “Parasal değerlendirme”. Bu faktörlerin her biri 1 (en güçlü) ile 6 (en zayıf) arasında değişen skorlarla ve bir süreklilikte değerlendirilir. Son raporda mali esneklik ve performans ortalaması ve borç yükü ile Parasal değerleme 5’er puan, diğerleri ise 4’er puan aldı.
S&P, TÜRKİYE’NİN NOTLARINI REVİZE ETTİ
S&P, en kritik öneme sahip olan “Transfer Risk” ve “Convertibility Risk” notlarını ise ‘BB-‘den ‘BB’ye revize etti. Rating notları arasından ek kritik öneme sahip olan transfer and convertibility notlarının artırılmış olması dış borç ödeyememe risklerinin bir miktar azaldığını ifade ediyor. Zira S&P önceki değerlendirmelerinde Türkiye’nin dış tamponlarının tükenmiş olduğunu ifade ediyordu. Şu andaki bu not artışı göreceli olarak dış tamponların yeniden inşa edilmeye başlandığını ve yabancı para likidite yönetimini engelleyen finansal sektör düzenlemelerinin kademeli olarak kaldırıldığını, özel sektörün yabancı para cinsinden borçlarını ödemesini engelleme kamusal oluşumların azaldığını gösteriyor.
“TÜRKİYE EKONOMİSİ, ÖNÜMÜZDEKİ 12 AYDA İSTİKRARLI BİR GÖRÜNÜME SAHİP OLACAK”
Hala yüksek olan enflasyonu düşürme, çalışanların ücret beklentilerini yönetme ve Türk ekonomisini yeniden dengeleme konularına yönelik planlamaların rasyonalitesine ikna olunduğu için Türkiye ekonomisinin önümüzdeki 12 ayda İstikrarlı bir görünüme sahip olacağını belirttiler. Durağan görünüm, mevcut ekonomik ekibin hükümetin orta vadeli programıyla ilişkili uygulama risklerine karşı sıkı para politikasını sürdürüleceğini beklediklerini ifade ettiler. Türkiye’nin kamu maliyesi üzerindeki genişletici baskıların yoğunlaşması halinde, anti-enflasyonist politikaların tersine çevrilmesi riskinin ortaya çıkacağını, TL’nin değer kaybının yeniden başlayacağını ve dolayısıyla görünümün bozulacağını not ettiler. Buna mukabil, enflasyonu tek haneli seviyelere yakınlaşması, Türk lirasına ve yerel sermaye piyasalarına uzun vadeli güveni yeniden sağlaması konularında ilerleme sağlanması halinde de notları yükseltebileceklerini ifade ettiler.
TÜRKİYE’NİN DIŞ HESAPLARINDA OLUŞAN YENİDEN DENGELENME, NOT ARTIŞINA GEREKÇE OLDU
Türk bankacılık sistemindeki yabancı para mevduatlarının payının azalması, yerel sermaye piyasalarının döviz likiditesinin ve derinliğinin artmasına katkı sağlıyor. Bu durumun, ilave not artışı ile sonuçlanabileceği ifade ediliyor. Cari açığın düşmesi, döviz mevduatlarının payının azalması ve eşzamanlı olarak TCMB’nin net döviz rezervlerinde görülen artışlar Türkiye’nin dış hesaplarının yeniden dengelenmesine katkı sağladı. Türkiye’nin dış hesaplarında oluşan bu yeniden dengelenme not artışına gerekçe oldu.
S&P, ENFLASYON YÜKÜNÜN ÇALIŞAN KESİMLERİN ÜZERİNE YÜKLENİLMESİNİ ÖNERİYOR
S&P, enflasyonla mücadelede %30’un üzerindeki bir asgari ücret zammının enflasyon başarısını Türkiye’nin gelecek görünüm notunu zedeleyeceğini ifade ederek enflasyon yükünün çalışan kesimlerin üzerine yüklenilmesini öneriyor. Türkiye ekonomisinde ücret belirlemede bir kıstas olan artışın, hükümetin 2025 yıl sonu enflasyon hedefi olan %17 yerine, yaklaşık %44 olan 2024 enflasyon oranına geriye dönük endekslenmesidir. Siyasi gerçekler ve hala sıkı olan işgücü piyasası göz önüne alındığında, S&P’ye göre anlaşmanın bu iki uç nokta arasında bir yerde bir rakamda karar kılacağıdır. Ancak, %30’dan yüksek herhangi bir artış, zaten uzamış olan enflasyonla mücadele sürecini daha da uzatacak ve 2027’de tek haneli enflasyonu daha az ulaşılabilir bir hedef haline getirecektir. Bu durum 2025 yılında gerçek ücretlerde düşüş ve hane halkı harcamalarında aşağı yönlü baskı anlamına geliyor.
“ÜCRET ARTIŞLARINDA HÜKUMETİ ZORLAYACAK BİR DURUM YOK”
Mart 2028’e kadar herhangi bir seçimin planlanmamış olması politika yapıcıların 2025 ve 2026 için geriye dönük endeksli ücret artışlarını kabul etmeleri üzerindeki baskıyı azaltıyor” denilerek, ücret artışlarında hükumeti zorlayacak bir durumun olmadığını ve elinin rahat olduğunu belirtiyor. Zira, 2028’e kadar planlanmış ulusal seçim olmadığından, Türk politika yapıcılarının kademeli mali ve gelir politikası sıkılaştırması yoluyla talebi ve enflasyonu sıkıştırmak için ek politikalar uygulama alanlarının olduğu ifade ediliyor.
İktidardaki AKP’nin 2017 anayasasını revize etme desteğine, genel seçimleri öne çekme olasılığına rağmen, S&P’ye göre 2026’dan önce erken seçim olmayacaktır. Hükümet asgari ücreti 2025’te yalnızca bir kez ayarlama kararında kararlı göründüğünü ifade etti. Hizmet enflasyonundaki katılık hane halklarının yaşam maliyetini artırmaya devam ediyor.
TÜRK LİRASI’NIN REZERV PARA OLMA İHTİMALİ SIFIRDIR
Türkiye’de merkezi karar alma mekanizmalarının aşırı etkinliği, lehte ve aleyhte cereyan edecek olan politika tepkilerinin öngörülebilirliğini, kurumlar arasındaki dengelerin devamlılığını, verilerin zamanında ve doğru bir şekilde oluşma olasılığını zayıflatıyor. Türk lirasının uzak erimli görünen ve/veya tahmin edilen ufukta rezerv para olma veya etkinliğinin arma olasılıkları sıfırdır.
Yönetilen dalgalı döviz kuru rejimi ekonominin esneklik kabiliyetini törpülüyor. Siyasi müdahale olasılığı sıfırlanmadığı için Merkez Bankası’nın bağımsızlığı hala sorgulanıyor. Düşük büyüme koşullarının devamlılığı 2025 yılının belirleyicisi olacaktır. 2025 yılında iç talebi düşürme ve maliye politikasını dönüştürme kurguları başta olmak üzere genel olarak düşük büyüme koşulları sağlanamaz ise TCMB’nin ilan ettiği enflasyon hedefine ulaşılması mümkün olamayacaktır.
İŞSZLİĞİN DOĞURACAĞI MALİYETLER, 2025 YILI İÇİM TEMEL BELİRLEYİCİ FAKTÖRDÜR
OVP’de 2025 yılı için hedeflenen % 3,5 , % 4’lük büyüme ile aynı yıl için hedeflenen enflasyon arasında tutarsızlık yaratılması, büyüme ısrarından vazgeçilmediğini gösteriyor. Enflasyonun hangi yöne evrileceğinde hala belirsizlik bulunuyor. İç talep gelişimi, maliye politikasındaki disiplin, izlenecek büyüme politikaları ve artacak olan işsizliğin doğuracağı maliyetler 2025 yılı için temel belirleyici faktörleri olacağı şimdiden netleşti. Ancak en kritik faktör, şüphesiz olarak enflasyonun eğiliminin hangi yöne evrileceği olacaktır.
REZERV BİRİKİMİNİN DEVAM ETMESİ VE TL’NİN KADEMELİ DEĞERLENMESİ MERKEZ BANKASI’NIN BAŞARISI OLUR
Dalgalı kur rejiminden 2018 yılından itibaren yönetilen kur rejimine geçilmesi makro dengelerdeki bozulmanın optimum düzeyde yeniden dengelenmesini hep engelliyor ve geciktiriyor. Ayrıca yönetilen kur rejimi, hedeflenmiş bir kur seviyesinin olduğunun bizzat teyididir. Rezerv birikiminin devam etmesi ile TL’nin kademeli olarak değerlenmesinin eş zamanlı olarak sürdürülmesi Merkez Bankası’nın ana başarısı olacaktır. Zira, Türkiye ekonomisi açısından fiyat istikrarının en önemli çıpası döviz Kurlarının seviyesidir. Sermaye akımlarının artacak olan hacmi karşısında katlanılan ya da katlanılacak olan faiz giderleri önemli bir toplumsal maliyettir. Ancak geniş yığınların satın alma gücü kayıplarına yol açan TL değer kayıpları çok daha büyük bir risktir. TCMB’nin TL’nin değerlenmesi yönündeki politikayla refah kayıpları, haksız sermaye transferleri önlenecek ve hafifleyecektir.
KURLARDAKİ ARTIŞIN, ENFLASYONUN GERİSİNDE KALDIĞI BİR YANILGIDIR
Kurlardaki artışın enflasyonun gerisinde kaldığı bir yanılgıdır. Son 5 yıllık birikimli enflasyon ve birikimli kur gelişmeleri karşılaştırıldığında, TL’nin hala değersiz alanda olduğu açıkça ortadadır. Türkiye’de talebin uzun vadeli baskılanması hep gündem dışı tutuluyor. Maliye politikasının alt başlıklarından hiç birisi dezenflasyon için gerekli olan sıkılaşmaya istenilen düzeyde destek olmamasına, üretim potansiyelinde ve kapasitesinde artış sağlanmasına yönelik teknik tedbirlerin devreye alınmamasına bağlı olarak, talebin uzun vadeli baskılanmasının gündem dışı kalması, para politikasının başarısının kalıcılaşmasında önemli bir engeldir.
TÜRKİYE EKONOMİSİ, İSTİKRARLI ÜRETİM DİZAYNI ORTAYA KOYAMADI
Türkiye ekonomisi, faiz düşürülmesi sonrasında sürdürülebilir bir büyüme ve istikrarlı üretim dizaynı ortaya koyamadı. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi açısından, düşük faiz ortamında enflasyonun tekrar canlanma olasılığı yüksektir ve/veya enflasyonun düşük seviyelerde dengelenme olasılığı düşüktür. Düşük faiz ortamının politika, üretim, bütçe kurguları ve yelpazenin tüm faktörlerini kapsayan genel çerçeve dizaynı yapılmadan faizlerin düşürülmesi zayıflamaya başlayan riskleri tekrar ve ancak bu kez daha hızlıca canlandıracaktır.
DÜŞÜK ENFLASYON HEDEFLERİNE ENDEKSLİ MAAŞ ZAMLARI, GENEL REFAHI VE SATIN ALMA GÜCÜNÜ DÜŞÜRÜYOR, TOPLUMSAL STRESİ ARTIRIYOR
Para politikasının veya eş değişle Merkez Bankası’nın yalnızlığı para politikasındaki kurumsal bağımsızlığın devam edeceğine dair güveni, özellikle yabancı yatırımcılar ve uluslararası sermaye akımları nezdinde hep zedeliyor. Hayal edilen ve ancak gerçekleşmesi mümkün gözükmeyen düşük enflasyon hedeflerine endeksli maaş zamları genel refahı ve satın alma gücünü düşürerek toplumsal stresi artırıyor. TCMB’nin % 50 faiz oranında takılıp kalması ve indirimin geciktirilmesi, üretim ortamının düşük faize henüz hazır olmaması ve mevcut büyüme ve üretim modellerinin uygun hale getirilememiş olunmasıdır. Üstelik, büyüme ve üretim modellerini değiştirecek hiçbir çalışma da politika gündeminde bulunmuyor. 04.11.2024, İstanbul
Orhan Ökmen
Sesmir Yönetim Kurulu Başkanı
okmen@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.