Özellikle nepotizm ve klientalizmin bir yönetim biçimine dönüştüğü günümüzde etik ahlaksızlıkla, ihtiyaca bağlı olmayan adrese teslim kadrolaşmaya da asla müsaade edilemez. Yakın geçmişte yaşadıklarımızdan ders almadan geleceği inşa etmemiz mümkün görünmüyor.
Devlet kurumları başta olmak üzere hiçbir organizasyonda ne hukuki, ne insani ve ne de vicdani açıdan kayırmacılık kabul edilemez. Üniversitelerimizde oldukça yaygın olan bu durum karşısında sessiz kalmamak da en önce öğretim üyelerinin sorumluluğudur.
Kayırmacılık, kurumlarda en çok rastlanılan etik ahlak ve örgütsel davranış problemlerinden olup günümüzde giderek artan oranda kendini gösteriyor. Kayrılanın kim olduğuna göre kayırmacılığın türlerini değişebilmekte; kayrılan karar verici durumunda olanların akrabası, yakını, cemaat üyesi veya aynı siyasi görüşe sahip kişiler olabilir (Yazıcı ve Can, 2020).
ÖRGÜTSEL KAYIRMACILIK NEDIR?
Örgütsel ve yönetsel anlamda kayırmacılık ise, genel ve geniş anlamıyla, kamu görevlerine yapılan atamalarda ve terfilerde akrabalık (nepotizm) veya tanıdık-dost (kronizm) ilişkilerine ya da siyasi veya din temelli ortaya çıkan gruplara öncelik verilmesi; kamu kaynaklarının siyasi iktidara yandaş, seçmen kesimlerini kayıracak biçimde yönlendirilmesi (klientalizm) gibi anlamlara geliyor (Akan ve Zengin, 2018).
Şekil 1. Kayırmacılık Türleri
Kaynak: Özkanan ve Erdem, 2014
SUÇ MU? ETİK AHLAKSIZLIK MI?
Kayırmacılık suçu, bireysel veya kurumsal olsun, işi liyakate (layık olma) bağlı olarak veya daha iyi yaptığı için değil, yakın ilişki nedeniyle veya onaylayanlarca kabul gören bir grupta yer aldığı için işlenilir. Bu kavramın net bir biçimde suç olarak tanımlanamaması yanında, suçun delillerinin az veya hiç olmaması ve ayrıca insanların tarafgir tutumları nedeni ile durumun etik olmadığını bilmelerine rağmen sorun olarak kabul etmiyor olmaları -kul hakkı yemekten de korkmuyorlar ise- bu suçun yaygın olarak ve her kademede işlenmesine neden oluyor.
Kayırmacılığın yaygın olduğu kurumlarda ‘kayıran’ ve ‘kayrılan’ diye iki taraf bulunur. Bu ilişki dikey ve hiyerarşik bir yapı göstermekte olup; ‘kayıran kişi’, kollayan, gözeten kişi olarak hiyerarşinin tepesinde yer alırken, kayrılan ise korunan ve gözetilen, işleri kolaylaştırılan ve kayırana göre hiyerarşik olarak altta bulunan kişidir.
Kayıran kişi ile kayrılan kişi arasındaki ilişki minnet ve itaat ilişkisinin oluşması hiyerarşinin kuvvetlenmesine yol açar. Bu sistem içerisinde ne bildiğinin değil kimi tanıdığının önemi vardır görüşü egemen olmaya başlar (Yazıcı ve Can, 2020).
FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ DEVLET KURUMLARI İÇERİSİNDE ÖRGÜTLENMEDE BU AÇIKTAN FAYDALANDI
FETÖ terör örgütünün devlet kurumları içerisinde örgütlenme şekline bakıldığında bu açıktan faydalanıldığı açıkça görülmektedir. Devlette temel değerlere bağlı ve liyakatın esas alındığı bir sistemden açıkça “görevi kötüye kullanma” olarak nitelendirebileceğimiz ve bazı kamu görevlilerinin kayırmacılığı içselleştirerek (ve hatta bundan dolayı utanç da duymayarak) hatada ısrar etmeleri yolu ile de açıkça “suç” işlenmektedir.
Kanunun eksik bıraktığı bu alanda etik uygulamaların önemi yüksek olup, etik bir yapı olmaksızın sürdürülebilir bir kurumsallığın, sağlıklı sosyal ilişkilerin ve ekonominin de sağlıklı şekilde yürütülmesi mümkün değildir. Yanlış bir algının ürünü olarak ise yalnızca yasalara uygun davranmak veya usulsüzlüğü yasalara uydurmak da etik davranmak anlamına gelmez.
KAYIRMACILIK BİR YÖNETİM BİÇİMİ OLAMAZ!
Özellikle devlet kurumları başta olmak üzere hiçbir organizasyonda ne hukuki, ne insani ve ne de vicdani açıdan kayırmacılık kabul edilemez. Ülkemizin geleceği açısından son derece önem arz eden üniversitelerimizde oldukça yaygın olarak gözlemlenen bu durum karşısında sessiz kalmamak da en önce öğretim üyelerinin sorumluluğudur.
Üniversitelerin ihtiyaç duyduğu alan ve özelliklerde öğretim üyesi istihdam etmesi ve bu nedenle ilanların ihtiyaca binaen aranacak şartları yansıtması son derece doğaldır. Ancak, özellikle nepotizm ve klientalizmin bir yönetim biçimine dönüştüğü günümüzde etik ahlaksızlıkla, ihtiyaca bağlı olmayan adrese teslim kadrolaşmaya da asla müsaade edilemez. Yakın geçmişte yaşadıklarımızdan ders almadan geleceği inşa etmemiz mümkün görünmüyor.
Fransız tarihçi Alexis de Tocqueville’in de dediği gibi “Geçmiş geleceğe ışık tutmuyorsa, akıl karanlıklar içinde yürür”..
Prof. Dr. Mehmet Yazıcı
yazici@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.