Küresel finans sistemini ve dünya ekonomisini temellerinden sarsan 2008 krizi sonrasında yaşanan sıra dışı gelişmeler ‘normal’ ve ‘anormal’ sözcüklerinin yeniden anlamlandırılmasını zorunlu hale getirdi. Küresel finans sistemini ayakta tutmak ve dünya ekonomisinin dipten dönmesini sağlamak için alınan radikal önlemler o kadar sıra dışıydı ki bu önlemlerin geçici olmayacağı anlaşıldığında, ‘yeni normal’ diye bir yeni kavram icat etmek gerekti. ‘Yeni normal’ aslında eski normalin tamamen dışında bir uygulamayı ifade etmek için kullanıldı. Yani bilinen normlara göre ‘anormal’ olan bir uygulamayı daha olumlu göstermek için ‘yeni normal’ deyimi kullanılmaya başlandı.
Küresel finans sistemini ayakta tutmak ve dünya ekonomisine can suyu vermek için bulunan formül merkez bankalarının neredeyse sınırsız likidite yaratarak dünyayı paraya boğmasıydı. Bunun sonucunda, ABD, Avrupa, Japonya, İngiltere, İsviçre ve Çin merkez bankalarının toplam bilanço büyüklüğü 2008’de 6 trilyon dolar iken bugün 18 trilyon doları aşmış durumda. Söz konusu merkez bankalarının yaptığı dev boyuttaki tahvil alımları tahvil faizlerini hızla aşağı çekti ve sonunda tahvil piyasasının önemli bir bölümünde faizler sıfırın da altına düştü, sözcüğün bilinen anlamıyla, son derecede anormal bir durum ortaya çıktı. Merkez bankalarının bu alışılmamış uygulamayla, politika faizlerini sıfıra yakın noktada tutması, 2009’dan itibaren hisse senedi piyasalarının yükselmesini ve yeni rekorlara erişmesini de sağladı.
Anormal durum süreklilik kazandı
Bu anormal uygulamayla dünya ekonomisinde beklenen normalleşme ise sekiz yıldır sağlanamadı. Özellikle ABD dışındaki gelişmiş ülke ekonomilerindeki büyüme yetersiz kaldı, ayrıca gelir eşitsizliği arttı. ‘Yükselen Pazar’ ülkelerinin büyüme hızı da düştü, küresel talep yetersizliği sorunu aşılamadı ve enflasyon değil enflasyon yetersizliği sorun haline geldi, bazı ülkelerde deflasyon sorunu yaşanmaya başladı.
Bu anormal durumun fazla süremeyeceğini düşünen ve yatırımlarını buna göre yapanlar fena halde yanıldı ve para kaybetti, bu anormal durumun ‘yeni normal’ olduğuna inananlar ise para kazandı. Tahvil piyasalarında faizlerin yükselişe geçeceğini düşünerek pozisyon alanlar kaybetti, faizlerin düşük kalacağını öngörenler kazandı. Hisse senedi borsalarındaki yükselişin sağlam temellere dayanmadığını ve fazla süremeyeceğini düşünerek davrananlar kaybetti; dünya ekonomisinde beklenen canlanma yaşanmadığı halde etrafa saçılan likiditenin hisse fiyatlarına yansıyacağını tahmin ederek yatırıma devam edenler kazandı.
Bu oyunu başlatanlar merkez bankaları olduğu için, oyunun içindekilerin gözleri hep merkez bankalarının, özellikle de ABD Merkez Bankası’nın (Fed) üzerinde oldu.
Fed’in bugün sona erecek olan kasım ayı toplantısında faiz artırması beklenmiyor çünkü 8 Kasım’da başkanlık seçimi var ABD’de. Ancak Fed’in üzerindeki faiz artırma baskısının arttığı da bir gerçek. ABD dışında da sıfıra yakın faiz ve özellikle eksi faiz uygulamasının sakıncaları giderek daha çok vurgulanıyor.
Normale dönüş risk yaratacak
Şimdi gelinen noktada, piyasaların ‘yeni normal’ sayarak uyum sağladığı bu anormal oyunun sürmesini zorlaştıran yeni faktörlerin de devreye girdiğini görüyoruz. Bunların başında ABD’de, İngiltere’de ve başka ülkelerde, bu oyunun sonuçta kendilerine yarar değil zarar getirdiğini düşünen geniş toplum kesimlerinin yükselen tepkisi var. Küreselleşmeye, finans piyasalarına ve bu piyasalardan nemalanan sermaye sahiplerine karşı yükselen ve değişim isteyen tepkinin, şimdi İngiltere’de görüldüğü gibi, iktidardaki partiyi farklı bir yöne itmesi gündemde. Donald Trump’ın, yaptığı bütün faullere rağmen, ABD başkanlık seçimindeki iddiasını sürdürmesi de böyle bir tepkinin sonucu.
Rusya’nın jeopolitik riskleri yükselten agresif tutumunu, Ortadoğu’daki kargaşayı ve tek adam rejimlerinin başına buyruk davranışlarını da hesaba kattığımızda, yükselen riskler karşısında bu oyunu sürdürmenin kolay olmayacağını söyleyebiliriz. Örneğin Trump’ın başkan seçilmesi halinde, ‘yeni normal’ olarak kabul edilen oyunu sürdürmenin çok zor olacağını piyasalar da kabul etmek zorunda kalırsa, tahvilden hisse senedine kadar bütün finansal varlıkların yeniden fiyatlanması zorunlu hale gelebilir ve piyasalar sarsılabilir.
Dünya
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.