– Son dönemlerde döviz kıtlığı o kadar şiddetlendi ki, bu sorunu çözelim derken yine yapısal ekonomik sorunlarımıza yönelik reformlardan alabildiğine uzaklaştık. Sıcak paranın rahatlatıcı etkisine girmiş durumdayız. Buna ilave olarak, önümüzdeki aylarda ülkemizin kazanacağı turizm gelirleri de söz konusu sürecin en azından Sonbahar aylarına taşınmasına yardımcı olacak. En azından altı ay rahatız diyerek bakmaya başladık ekonomiye.
– Türk Lirası değerleniyor. Dövizi harcamak ve döviz cinsinden borçlanmak kolaylaşıyor. Denilebilir ki paradoksal olarak sorunu çözer görünen süreç, sorunu uzun vadede büyütüyor. Bu olumlu dönemin sonu geldiğinde de bilindik olgularla karşılaşacağız büyük olasılıkla. Kurlar yükselecek, döviz borcunu artıranlar feryat edecek, enflasyonun tekrar yükselecek ve hayat pahalılığı devam edecek.
Son dönemde yaşanan gelişmeler aslında oldukça tanıdık, bildik. Döviz kıtlığı o kadar şiddetlendi ki, bu sorunu çözelim derken yine yapısal ekonomik sorunlarımıza yönelik reformlardan alabildiğine uzaklaştık. Sıcak paranın rahatlatıcı etkisine girmiş durumdayız. Buna ilave olarak, önümüzdeki aylarda ülkemizin kazanacağı turizm gelirleri de söz konusu sürecin en azından Sonbahar aylarına taşınmasına yardımcı olacak. En azından altı ay rahatız diyerek bakmaya başladık ekonomiye.
Henüz tam olarak bilemediğimiz bir diğer değişken ise para ikamesi bağlamında yer alıyor. Vatandaşlarımız ve firmalarımız bu arızi iyileşme dönemini nasıl algılayacaklar, onu bilemiyoruz. Baz etkisiyle düşük görünecek enflasyona ikna olacaklar mı? Döviz kurunun yatay seyri veya ulusal paramızın tedrici değerlenmesini ciddi bir değişim olarak mı algılayacaklar? Eğer kısmen de olsa ikna olurlar ise döviz pozisyonlarını azaltmaları gelişmeleri destekleyici olarak yorumlanabilecek.
KISA VADEYE VE KISMİ ANALİZLERE DAYALI PERSPERTİFİMİZ YAPISAL SORUNU GÖRMEMİZİ VE ÇÖZMEMİZİ ENGELLİYOR
Ancak kanımca tüm bu olası gelişmeler bir değişim olarak kabul edilebilse dahi, bir dönüşüm olarak veya yapısal sorunların çözümü olarak değerlendirilemez. Buradaki sorunsal ise bizim ekonomiye yaklaşımımızda yer alıyor. Özellikle kısa vadeye ve kısmi analizlere dayalı perspektifimiz temel ve/veya yapısal sorunu görmemizi ve tabii ki çözmemizi engelliyor. Burada bir bilgi sorunu olduğunu düşündüğüm sanılmasın. Tabii ki ekonomi yönetimi veya onları hararetle destekleme eğiliminde olan finans dünyası temel/yapısal ekonomik sorunları biliyorlar. Sorduğunuzda bu sorunları ne kadar ciddiye aldıklarını ve ne kadar güçlü bir biçimde bu sorunların üzerine gittiklerini söyleyeceklerdir. Sorun bizatihi bir niyet sorunu da değil.
Pekiyi öyleyse ne
SORUNLAR BİRİKMEYE DEVAM EDİYOR
Sorun finansallaşmanın son derece güçlü olduğu bir çağda iktisadın söylediklerinin neredeyse gündemden düşmesi. İnsanlar finans ile o kadar iç içe ki, iktisadi düzlemin işleyişini, süreçlerini vb. olguları finansa indirgiyorlar. Kısa vadeye, kısmi süreçlere ve iyimser bir perspektifin gücüne teslim oluyorlar. Psikolojik açıdan yaklaşıldığında haklılar. İktisadın kasvetli yaklaşımı, bazı temel sorunları çözmenin neredeyse on yıllar alabileceğinin kabul edilmek zorunda olunması insanın yaklaşımını etkiliyor. Daha çabuk, daha acısız ve daha iddialı çözüm önerileri cazip geliyor. Ancak, bu tarz yaklaşımlar görünüşte değişim yaratıyor veya bir iyileşme algısı yaşatıyor. Arka planda var olan sorunlar birikmeye devam ediyor ve bir gün tekrar ortaya çıkmak üzere mayalanıyor.
FİNANS SADECE YANILSAMA GETİRMİYOR, BAZI HAKİKAT UNSURLARINI SUNUYOR
Esasen bahsi geçen olgu kadim bir mesele. Felsefe alanından destek alarak söyleyecek olursak Platon’un çok bilinen mağara alegorisine işaret edebiliriz. Hakikati tanımayan ve mağarada esir durumdaki insan, ancak kendi gözlerinin önünde oluşana bakabiliyor. Baktığının dışında bir hakikat olabileceğine ikna olmuyor. Platon’a göre bu doxa. Yani kanaatler veya kişisel algılar dünyası. Hatta bizzat Platon, doxa’nın içinde kalarak, onun bilgisiyle hakikate ulaşılamayacağını güçlü bir biçimde vurgular. O halde ne yapmak gerekir? Doxa’nın yarattığı yanılsamadan sıyrılmak ve içinde bulunulan gelişmelerin ötesine bakmak. Yanlış anlaşılmasın. Finans, bir yanılsamadır, iktisat hakikattir demiyorum. Finansın ilk bakışta yaratma eğiliminde olduğu bir yanılsamanın büyüsüne fazla kapıldığınızda, iktisadın dile getirmeye çabaladığı hakikat kırıntısından mahrum kalırsınız demeye çalışıyorum. Tabii ki finans da bize sadece yanılsama getirmiyor, dikkatlice ele aldığınızda o da ciddi bir biçimde bize bazı hakikat unsurlarını sunuyor. Tersi de iddia edilebilir. İktisadın da sunduğu bazı yanılsamalar var: Örneğin geleceğin bazı teknik yöntemler aracılığıyla öngörülebileceği yanılsamasını iktisat da bize sunuyor. Hem de oldukça uzun zamandır, özellikle de teknik modellerle, denklemlerle veya ekonometrik yöntemler aracılığıyla. O halde esas sorun yaklaşım sorunu. Başka bir ifadeyle ele aldığımız olguyu daha derinlemesine ve tabii ki çok boyutlu bir biçimde irdeleyebilmek.
TÜRK LİRASI DEĞERLENİYOR, DÖVİZİ HARCAMAK VE DÖVİZ CİNSİNDEN BORÇLANMAK KOLAYLAŞIYOR
Bu tartışmanın ışığında olacaklara yaklaştığınızda yaşanan son dönem gelişmelerinin bilindik yönleri gözler önüne seriliyor. Sıcak paranın ve beraberinde ortaya çıkan dinamiklerin rahatlatıcı etkisi ile acı reçeteyi bir kez daha erteliyoruz. Ancak, bu arada sorunlar birikmeye başlıyor. Türkiye ekonomisi özelinde söylemek gerekirse, herkesin çok hoşuna giden geçekleşiyor ve Türk Lirası değerleniyor. Dövizi harcamak ve döviz cinsinden borçlanmak kolaylaşıyor. Denilebilir ki paradoksal olarak sorunu çözer görünen süreç sorunu uzun vadede büyütüyor. Bu olumlu dönemin sonu geldiğinde de bilindik olgularla karşılaşacağız büyük olasılıkla. Kurların yükselişi, döviz borcunu artıranların feryadı, enflasyonun tekrar yükselişi ve hayat pahalılığının sürmesi. Yaşananlar aslında Ouroboros Yılanı kavramındakine benziyor. Ancak bir farkla, olumlu olmaktan ziyade olumsuz anlamda. Her seferinde kendini yeniden yaratan bir döngü olmaktan çok kendini yiyip bitiren bir döngü. Yapısal reform önerisi de bu bağlamda anlamlı olacaktır zaten. Artık bilindik döngüden çıkalım ve bambaşka bir düzleme adım atalım iddiasını taşıyan bir reformdur söz konusu olan.
Doç. Dr. Ertuğrul KIZILKAYA
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi
kizilkaya@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.