Türkiye, dünyanın en çok bal üreten ikinci ülkesi. Ancak gelin görün ki, dünyada 3 milyar dolarlık bir pazardan sadece %1,1 pay alabiliyoruz. Bu veriler bize gösteriyor ki Türkiye bal üretiminde, sahip olduğu potansiyelden yeteri kadar faydalanamıyor.
Bal doğal bir besin kaynağı olman yanı sıra, üretimin de yüksek sermayeye ve tarım arazisine ihtiyaç duyulmaması bakımından önemli bir besin. Türkiye’de bal üretimi özellikle son dönemlerde ciddi oranda artış göstermekle beraber, Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Mayıs 2017 verilerine göre dünyada ikinci sırada yer alıyor. Yine aynı veriler doğrultusunda ülkemizde 84 binden fazla işletme yer alırken, 8 milyona yakın kovanda 105 bin 727 ton bal üretimi gerçekleştiriliyor.
ANADOLU’DA BAL ÜRETİMİ, ÇOK ESKİ YILLARA DAYANIYOR
Arıların çeşitli bitkilere konarak yaptığı tozlaşma ile eko-sitemin devamlılığını sağlaması ve arılar olmadan ekosistemin varlığını sürdüremeyeceği gerçeğiyle de bal, farklı boyutlarda anlam kazanan bir besin olarak karşımıza çıkıyor. M.Ö 7000 yıllarına ait mağaralara çizilmiş olan resimler, çok eski tarihlere ait arı fosilleri gösteriyor ki, bal üretimi ve arıcılık çok çok uzun yıllar öncesine dayanıyor. Tarihi açıdan taş devrinden itibaren gelişim gösteren arıcılık ile birlikte, önceleri mantar ve ağaç kütükleri sonrasın da ise; toprak ve kilden yapılan kovanların kullanıldığı biliniyor. Anadolu topraklarında arıcılığa ve bal üretimine dair en eski kaynak ise; Hititler devrinden kalan ve M.Ö 1300 yıllarına ait olduğu düşünülen Boğazköy’de bulunan yazıtlardır. Söz konusu yazıtlarda arılardan bahsediliyor olması, Anadolu toprakları üzerinde arıcılığın ve bal üretiminin çok eski dönemlere dayandığı hakkında bizlere fikir veriyor.
3 MİLYAR DOLARLIK PAZARDAN YÜZDE 1.1 PAY ALIYORUZ
Gelelim, Türk ekonomisinde bal üretiminin konumuna. Türkiye, üretimde dünyada ikinci sırada. Bal, özellikle kırsal kesimlerde yaşayan insanlar için az sermaye ile istihdam sağlıyor, önemli bir geçim kaynağı özelliği taşıyor. Bunun dışında pek olumlu bir şey söylemek mümkün değil. Ülkemizde kovan başına bal verimi, 14,4 kilo. Bu rakam, 20 kg olan Avrupa ortalamasının bir hayli altında. Bu durum, verimlilik konusunda yetersiz kalındığını gösteriyor. Öte yandan dünyanın en çok bal üreten ikinci ülkesiyiz. Buna rağmen, dünyada 3 milyar dolarlık bir pazardan sadece %1,1 pay alabiliyoruz. Bu veriler bize gösteriyor ki Türkiye bal üretiminde, sahip olduğu potansiyelden yeteri kadar faydalanamıyor.
İhracatta yaşanan bu problemin temelinde ise; kimyasal ilaçlarla tedavi sonrası yeteri kadar başarı sağlanamaması ve üretilen balda kimyasal kalıntı oluşması yer alıyor. Kimyasal kalıntılardan arındırılamayan bal, yurt dışında pazar sorunu yaşıyor ve ihraç edilemeyerek iç piyasaya sürülüyor. Bu durumda üretilen bal değerinde ve zamanında satılamadığı için iç pazarda da sorunlarla karşı karşıya kalabiliyor. Bu sorunun çözümü içinse, hem dünyada hem de Avrupa’da organik tarım ve hayvancılığın yakaladığı seviyeye ulaşmak, arıcılıkta kimyasal kalıntı problemi yaratmayan arı sağlığı ilaçlarına yönelmek gerekiyor. Diğer taraftan ülkemizde, bal dışında diğer arı ürünlerinin üretimi ve bal arılarının bitkisel üretimde yeterli tozlaşmasının sağlanması amacıyla kullanılmasını sağlamak bal üretiminde mevcut potansiyelimizi daha iyi değerlendirmemize olanak sağlayacak önemli unsurlar olarak karşımıza çıkıyor.
TÜRKİYE, BAL ÜLKESİ OLARAK TANINMALI
Sonuç olarak, Türkiye sahip olduğu ekolojik ve sosyo-ekonomik yapı ile öncelikli olarak Ege, Karadeniz ve Akdeniz olmak üzere her bölgesinde bal üretimi gerçekleştirebilen bir ülke konumunda ve üretim miktarındaki başarısını ihracata da yansıtarak, dünyadaki pazar payını ciddi oranda artırabilecek potansiyele sahip. Günümüzde bu potansiyelin sadece %30’u değerlendiriliyor ve üretilen balların sadece %15’i paketli olarak satılıyor. Bilinen çok sayıda kendine has özellikleri olan bal çeşitleri içinde Sason, Pervari, Kestel, Akseki, Hizan, Şavşat, Marmaris, Hut ve en meşhuru Anzer balı gibi onlarca sayıda yöresel bal markası oluşturabilecek potansiyelin değerlendirilmesi mümkün. Dünyadaki bal arılarının %22’sinin Türkiye’de olduğu düşünüldüğünde, söz konusu genetik çeşitliliğin, dünyanın farklı yörelerinde yaşayan toplu arı ölümlerine karşı önemli bir güvence olduğunu da söyleyebiliriz. Sadece bal üretimi değil, apiterapi, sağlık ve tedavi ürünleri olan mum, temel petek, polen, propolis, arı sütü konusunda da gerekli yatırımların yapılması bu potansiyelin daha geniş çaplı olarak değerlendirilmesini sağlayacaktır. Tüm bu aşamalar bir araya getirilerek önümüzdeki 10 yıl içinde varsayılan hedef; kovan sayısının 6 milyondan 12 milyona çıkarılması, eğitimli arıcı sayısının 60 bin rakamından 150 bin seviyesine ulaşması ve arıcılıktan geçinen nüfusun 400 binden 1 milyon seviyesine ulaşması şeklinde olmalıdır. Bu hedef doğrultusunda Türkiye’de bal üretimi 90 bin tondan 360 bin ton seviyesine ulaşabilir ve apiterapi alanında yapılacak yatırımlarda birlikte, diğer arı ürünlerinin üretimi de 5 bin ton seviyesine çıkarılabilir. Bu yatırım ve hedefler ile birlikte istihdam ve sosyal problemler, tohumlama ve diğer faydaların ötesinde devlete doğrudan 500 milyon dolarlık bir vergi desteği de sağlanabilir. Bu nedenle her şartta doğru adımlar atılmalı ve Türkiye, bir bal ülkesi olarak tanınmalıdır.
Zuhal Mansfield
mansfield@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.