-Dövize endeksli mevduat mudilerine verilen kur garantisi, esasen bankalara karşılıksız olarak kaynak transferi olacak. Bankaların bu alanda oluşacak kur riskini bizzat devlet üstlenmiş oluyor. Mudilerin opsiyon alımı, devletin ise opsiyon satımı yapan taraflar olarak, ekonominin komple dövize endekslenmiş olması sınırsız bir TL basımına ve enflasyona yol açacak.
-Dolar endeksi, dış borç ve ithalat bedellerinin ödemeleri gibi dövizin değerinin artış ya da azalışına sebep olan diğer nedenler orta yerde durduğu için doların artış olasılığı bundan sonra da her zaman mümkün. 2022 yılında dolardaki artış hızının mevduat faiz gelirlerinin üzerinde olması halinde kamu maliyesi altından kalkamayacağı bir yükle karşılaşabilir.
-Eş zamanlı olarak para politikası ve Cumhurbaşkanlığı makamının açıklamaları döviz kurlarını direkt olarak artırma amacı yönünde etki ve hareket ederken, Merkez Bankası’nın döviz satarak müdahalede bulunması birbiriyle tamamen çelişkili uygulamalar oldu. Ortada bir kafa karışıklığı var. Döviz fiyatlarının düşmesi mi artması mı isteniyor? Belli değil.
-Politika faizlerinin, enflasyonun altına çekilerek ihracatın artırılıp, ithalatın düşürülmesi, Türkiye ekonomisinin üretim mekaniği açısından uzun süreli yapısal reformlar olmadan mümkün değil. Türkiye döviz borç ve yükümlülüklerinden kurtulmadan, dolarizasyonun çekiciliği azaltılmadan, politika faizlerinin enflasyonun altına çekilmesiyle dış finansal şoklara dayanıklı hale gelemez.
-Türkiye ekonomisi enflasyona karşı korumasız kaldı ve bu nedenle uzun vadeli hedeflerine ulaşmanın anahtarını yok etti. Dünya mal ve gıda fiyatları enflasyonunun geçici olması beklenirken, bu genel eğilimin Türkiye ekonomisi için geçerli olmayacağı hesaplanıyor.
-Bu politika ve sürecin, ekonomik daralmayla neticeleneceği çok kısa süre sonra ortaya çıkacak. İthalat bağımlılığı en yüksek seviyesine ulaşmış olan Türkiye ekonomisinde, enflasyon yükü artırılarak ithalat azaltılabilir, ancak bu politikayla ihracatın artırılması, büyümenin ve istihdam seviyesinin artırılması sağlanamaz.
-Salgın nedeniyle küresel düzeyde devam eden parasal genişlemeler, 2022 yılında sona ermeye başlayacak, faiz oranları yükselecek ve ABD Doları daha da güçlü olacaktır. Bu eğilime uygun davranmayan ve para politikalarını bu eğilimle uyumlulaştırmayan ülkeler ciddi sıkıntı yaşayacaklar.
-Yüksek teknoloji ürünlerin ihracat içerisindeki payının artırılamaması halinde orta vadede Türkiye ekonomisinin ihracat artışının kesintiye uğraması kaçınılmaz olacak. Yüksek teknoloji ürünlerin ihracat içerisindeki payının artırılması ihracat hızındaki artışın kalıcılığında temel faktördür.
-Türkiye ekonomisinde ücret artışları fiyat artışlarının oldukça altında kaldı. Pandemi sırasında küresel düzeyde ücret artışları mal ve hizmet fiyat artışlarının oldukça üzerinde gerçekleşmesi kitlesel yoksulluğu tamamen önledi. Ancak Türkiye ekonomisinde aynı süreçte ücret artışları fiyat artışlarının oldukça altında kaldı.
Politika yapıcılarının, dolarizasyonu artırmayı, fiyat istikrarını bozmayı makro hedef olarak seçmeleri oldukça şaşırtıcı bir durumdur. Türk Lirasına koruma sağlayan yeni ve ilave bir mekanizma yaratılmadığı, enflasyon ve reel getiri beklentileri ile risk primlerinde herhangi bir düşme hali ortaya çıkmadığı halde, politika faizlerinin indirilmesinin dolarizasyonu artıracağı, altına hücumu başlatacağı ve fiyat istikrarını bozacağı, beklenmesi gereken, şaşırtıcı olmayan normal bir sonuçtur.
Şaşırtıcı olan, politika yapıcılarının, dolarizasyonu artırmayı, fiyat istikrarını bozmayı makro hedef olarak seçmesidir. Yine şaşırtıcı olan bir diğer husus, pandeminin sebep olduğu pahalılığın, bu faiz indirim politikasıyla daha da artırılarak geniş toplumsal kesimleri açlık sorunlarıyla karşı karşıya bırakmanın hedeflenmiş olunmasıdır.
SÜRECİN EKONOMİK DARALMAYLA NETİCELENECEĞİ ÇOK KISA SÜRE SONRA ORTAYA ÇIKACAK
Bu politika ve sürecin, ekonomik daralmayla neticeleneceği çok kısa süre sonra ortaya çıkacak. İthalat bağımlılığı en yüksek seviyesine ulaşmış olan Türkiye ekonomisinde, enflasyon yükü artırılarak ithalat azaltılabilir, ancak bu politikayla ihracatın artırılması, büyümenin ve istihdam seviyesinin artırılması sağlanamaz. Bu sürecin daralmayla neticeleneceği kısa süre sonra ortaya çıkacaktır.
İthalatın azalmasıyla ortaya çıkacak düşük cari açık hali, döviz likiditesi sağlayamaz. Ancak ihracatın artışı ile döviz likiditesi sağlanabilir. Şu andaki ihracatın artış nedeni küresel tedarik zincirlerindeki coğrafik yer değişimi ile ilgili olup, zayıflayan TL ile hiçbir ilgisi yoktur.
Ancak, coğrafik yer değişimine dayalı olarak Türkiye’ye kayan dış talep, Çin başta olmak üzere Uzakdoğu ülkeleri tarafından tekrar zayıflatılmaya başlandı. Ancak makro düzeyde olası pazar kayıplarını önlemeye yönelik tedbir alma konusu politika yapıcıların hala gündeminde bulunmuyor. Artan ihracat, dış dünya ile Türkiye arasında var olan yüksek stresli siyasi atmosferin yumuşatılması, verimlilik artışı ve teknolojik yatırımların özendirilmesi ile sürdürülmelidir.
İŞGÜCÜNÜN MİLLİ GELİRDEN ALDIĞI PAY GERİLEDİ VE BÜYÜME ÜCRETLİLERE OLUMLU YANSIMADI
Ortaya çıkan yüksek oranlı ekonomik büyüme; TL’nin değersizleşmesini, yüksek enflasyonu, risk priminin artmasını, gelir dağılımındaki bozulmayı ve toplumsal refah düşüşünü önleyemedi.
Büyümeye rağmen iş gücü ödemelerinde oluşan gerileme, gelir dağılımındaki bozulmanın hızlıca devam ettiğini gösteriyor. Nitekim işgücünün milli gelirden aldığı pay geriledi ve ortaya çıkan büyüme ücretlilere olumlu yansımadı. Ayrıca, gerçekleşen büyümede pandemi kaynaklı baz etkisinin bulunması, büyümenin refah artırıcı kalitesini zayıflatıyor.
İhracat artışının temel sebepleri arasında TL’nin son dönemlerdeki hızlıca değersizleştirilmesi bulunmuyor. İhracat artışının temel sebepleri, Türkiye’nin ihracatında önemli yer tutan AB pazarlarındaki talep artışı, tedarik zincirlerindeki küresel aksamalar nedeniyle Türkiye coğrafyasının stratejik üstünlüğü ve en önemlisi Türkiye imalat sektörünün yüksek elastikiyetidir. Ancak, ihracat artışının temel sebepleri arasında TL’nin son dönemlerdeki hızlıca değersizleştirilmesi bulunmuyor.
YÜKSEK TEKNOLOJİ İHRACATI ARTIRILMAZSA İHRACAT ARTIŞININ KESİNTİYE UĞRAMASI KAÇINILMAZ
Yüksek teknoloji ürünlerin ihracat içerisindeki payının artırılamaması halinde orta vadede Türkiye ekonomisinin ihracat artışının kesintiye uğraması kaçınılmaz olacak. AB’de beklenen büyüme oranlarının bundan sonraki dönemlerde düşeceği yönündeki beklentiler öngörüldüğü şekilde realize olursa, orta vadede Türkiye ekonomisinin ihracat artışı kesintiye uğraması kaçınılmaz.
Yüksek teknoloji ürünlerin ihracat içerisindeki payının artırılması ihracat hızındaki artışın kalıcılığında temel faktördür. Türkiye ekonomisinin ihraç ettiği ürünlerin yüzde 97’den fazlası orta ve orta altı düşük teknolojili ürünlerden oluşan yapısı hala devam etmekte, yüksek teknolojili ürünlerin oranında herhangi bir miktar artışı ve yapısal dönüşüm sağlanamıyor.
Altın ithalatındaki düşüşe bağlı olarak toplam ithalatta meydana gelen gerileme, net ihracatın ya da dış ticaret hacminin büyümeye yaptığı olumlu katkıyı daha da artırdı. Dolayısıyla, altın ithalatının bu devreye özgü gerilemesi gelecekte tekrar canlandığında ihracatın büyümeye katkısı o nikbette azalacak.
Tarım sektöründeki daralma gıda fiyatlarındaki enflasyonun devam edeceğinin işaretidir. Faiz indirimlerinin devam etmesi yoluyla uygulanacak olan gevşek para politikası Türkiye ekonomisini daraltacağı kesindir.
MERKEZ BANKASI’NIN DOĞRUDAN DÖVİZ SATIM MÜDAHALESİ TEORİK OLARAK DOĞRU VE YERİNDE BİR UYGULAMADIR
Döviz fiyatlarında oluşan piyasa oynaklığına karşı Merkez Bankası’nın doğrudan döviz satım müdahalesi teorik olarak doğru ve yerinde bir uygulamadır. Üstelik döviz piyasalarının oldukça sığ olduğu bu konjonktürde, Merkez Bankası’nın bu müdahalesi yangını söndürme açısından etkili olabiliyor.
Ancak, Merkez Bankası’nın yeterli rezervi yok ise, müdahalelerin kalıcılığı mümkün olamadığı ortaya çıkmıştır. Ancak, eş zamanlı olarak para politikası ve Cumhurbaşkanlığı makamının ısrarlı açıklamaları döviz kurlarını direkt olarak artırma amacı yönünde etki ve hareket ederken, Merkez Bankası’nın doğrudan döviz satım yoluyla müdahalede bulunması birbiriyle tamamen çelişkili uygulamalar oldu. Ortada bir kafa karışıklığı var. Döviz fiyatlarının düşmesi mi artması mı isteniyor? Belli değil. Bu kafa karışıklığının sona erdirilmesi gerekir.
Müdahale için gerekli olan serbest döviz varlığı miktarının olmaması Merkez Bankası’nın müdahale sürekliğini sınırladığını piyasaların biliyor olması, müdahale etkinliğinin sürdürülebilirliğini olumsuz etkiliyor. T.C Merkez Bankası’nın faiz indirim çabalarına daha ne kadar devam edeceğinin öngörülememesi faiz indiriminin kendisi kadar denge bozucudur.
BİRÇOK KÜRESEL MERKEZ BANKASI ŞİMDİDEN FAİZ ARTIRIMI DÖNGÜSÜNÜ BAŞLATTILAR
FED dışında birçok küresel merkez bankası şimdiden faiz artırımı döngüsünü başlattılar. Faiz artışlarının küresel düzeyde 2022 yılının ortalarına kadar hızlanacağını ve 2022 sonuna kadar devam edeceğini beklemekteyiz. Ancak, Merkez Bankası’nın bu küresel akışın tersine, içine girdiği bu denge bozucu faiz indirim çabalarını daha ne kadar devam ettireceği konusunda herhangi bir öngörümüz bulunmuyor.
Türkiye ekonomisi enflasyona karşı korumasız kaldı ve bu nedenle uzun vadeli hedeflerine ulaşmanın anahtarını yok etti. Dünya mal ve gıda fiyatları enflasyonunun geçici olması beklenirken, bu genel eğilimin Türkiye ekonomisi için geçerli olmayacağı hesaplanıyor.
Türkiye ekonomisinde harcamaların mallardan hizmetlere geçiş süreci gecikiyor. Pandemi azaldıkça tüketici harcamalarının mallardan hizmetlere kayması genel bir kural iken, Türkiye ekonomisinde geniş yığınların satın alma güçlerini önemli ölçüde kaybetmeleri nedeniyle, harcamaların maldan hizmete geçişme süreci Türkiye de gecikiyor. Halbuki tüketici harcamalarının mallardan ve hizmetlere yönlendirmesi otomatik bir düzenleyici denge mekanizmasına yol açar.
Küresel düzeyde tedarik zinciri streslerinin giderek hafiflemeye başlaması, Türkiye ekonomisinin pandemi sürecinde yakaladığı coğrafi avantajı uzun süredir yıpratmaya başladı.
ÜCRET ARTIŞLARI FİYAT ARTIŞLARININ OLDUKÇA ALTINDA KALDI
Türkiye ekonomisinde ücret artışları fiyat artışlarının oldukça altında kaldı. Pandemi sırasında küresel düzeyde ücret artışları mal ve hizmet fiyat artışlarının oldukça üzerinde gerçekleşmesi kitlesel yoksulluğu tamamen önledi. Ancak Türkiye ekonomisinde aynı süreçte ücret artışları fiyat artışlarının oldukça altında kaldı. Temel mal enflasyonunun yüksek kalmaya devam etmesi ve istihdam-nüfus oranının tam olarak düzelmemesi, Türkiye ekonomisinin görünümüne ilişkin temel ve güncel risklerdir.
Para politikasındaki gevşeme devam ederse TL’deki reel değer kaybı 2022 yılında da aynı ivmeyle devam edeceği gayet açık iken, bu kez kur korumalı mevduat enstrümanıyla yurt içi yerleşiklerin dövize yönelimi önlenmiştir.
Ancak 2022 yılının Ocak ayında enflasyon TÜFE’de şu andaki seviyesinden en az yüzde 35 daha yukarda gerçekleşecektir. 2022 yılının geri kalan aylarında ise, enflasyonun seyrini doların değer kazanıp kazanmayacağı belirleyecek.
Salgın nedeniyle küresel düzeyde devam eden parasal genişlemeler, 2022 yılında sona ermeye başlayacak, faiz oranları yükselecek ve ABD Doları daha da güçlü olacaktır. Bu eğilime uygun davranmayan ve para politikalarını bu eğilimle uyumlulaştırmayan ülkeler ciddi sıkıntı yaşayacaklar.
COVID-19 SALGINI, 3.YILI OLAN 2022 YILINDA DA BELİRLEYİCİ UNSUR OLMA GÜCÜNÜ KÜRESEL DÜZEYDE KORUYACAK
Küresel düzeyde başlayan bu normalleşme eğiliminin tam tersi yönünde şekillendirilen Türkiye ekonomisinin mevcut pozisyonunu, TL için, fiyat istikrarı için, satın alma gücünün korunması için ciddi bir handikap olmaya devam ediyor. Aşılamada önemli aşamalar kaydedilse de Covid-19 salgını, 3.yılı olan 2022 yılında da belirleyici unsur olma gücünü küresel düzeyde koruyacak.
Yüksek fiyat seviyeleri 2022 yılında da küresel düzeyde temel risk olmaya devam edecek. Ham madde, emtia, enerji, navlun ve nihai ürün fiyatlarının 2021 yılında ulaştığı yüksek seviye 2022 yılında da aynen devam edecek. Zira, 2022 yılının ortalarına kadar uzanan vadeli kontratlarda fiyatların artış oranları korunmaya devam ediliyor.
Enerji ve navlun fiyatlarında 2022’nin ortalarına doğru beklenen düşüş olasılığı çok da yüksek olmayacak. 2022 yılında arz ve talep seviyesi eş anlı bir üst seviyeye taşınacağı için aşağı ve yukarı yönlü risk unsurları birbirini sınırlayacak.
Yatırımların 2022 yılında yaratacağı yeni kapasitelerin artması, tedarik ve taşımacılık zincirlerindeki problemlerin azalması, enerji arz ve talebinin dengelenmesi arz yönlü rahatlama sağlasa da ortaya çıkacak talep artışı bu rahatlamanın katkısını sınırlayacaktır.
KÜRESEL TEDARİK ZİNCİRLERİNDE TÜRKİYE AÇISINDAN AVANTAJ SAĞLAYAN YENİDEN YAPILANMA SÜREÇLERİ
Küresel tedarik zincirlerinde Türkiye açısından avantaj sağlayan yeniden yapılanma süreçleri 2022 yılında daha da belirginleşecektir. Türkiye’nin dış politikadaki ilişki stresinin azalmasına bağlı olarak daha uzun vadeli bağlantı talepleri ve daha yüksek siparişler Türkiye’nin ihracatını artıracak.
Türkiye’ye yönelik bu talebin kalıcı olması için, teknolojik ürünlere ağırlık verilmesi, barışçıl politikaların izlenmesi, Türk Lirasındaki belirsizliğin giderilmesi, fiyat istikrarının sağlanması ve yatırım ortamındaki yapısal sorunların giderilmesi gerekiyor.
Uluslarüstü bakış açısıyla siber, iklim ve kripto varlık risklerine odaklanma 2022 yılında hızlanacak, “Yeşil Dönüşüm Hedefi” için çabalar yoğunlaşacaktır: 2022 yılında küresel düzeyde ağırlık kazanacak olan “Yeşil Dönüşüm Hedefi” kapsamında; nötr karbon seviyesine ulaşma, metan gazı emisyonunun sınırlanması, ormansızlaştırma etkilerinin yok edilmesi, kömür kullanımının bırakılması, fosil yakıt yatırımlarına finansmanın kesilmesi, sera gazı emisyonlarına ilişkin hedeflere ulaşmak gibi birçok alanda yapılan ya da yapılacak olan çok taraflı anlaşmalara Türkiye olarak ciddi destek verilmeli ve kaynak ayrılmalıdır.
Küresel salgının sebep olduğu arz enflasyonunun temel sebebi tedarik zincirlerindeki bozulmalar olduğuna göre, enflasyonu azaltmak için faizlerin düşürülmesinin anlamsız olduğu kısa süre sonra bir kez daha anlaşılacaktır. Arz eksikliği fiziki bir engelden kaynaklanıyor ise, bizzat o fiziki engelin ortadan kaldırılması gerekir, faizlerin seviyesiyle hiçbir ilgisi yoktur. Bizzat faizlerin düşürülmesi tüketim enflasyonunu daha da körükleyecek.
İHRACATTAKİ ARTIŞIN TEMEL NEDENİ YAKIN COĞRAFYA AVANTAJLARIDIR
İhracattaki artışın temel nedeni faizlerin düşürülmesi değil, AB başta olmak üzere küresel düzeyde var olan talep artışları ve tedarik zirlerindeki bozulmanın Türkiye lehine ortaya çıkan yakın coğrafya avantajlarıdır.
Üstelik 2022 yılında küresel düzeyde ortaya çıkacak yavaşlamaya bağlı olarak ihracat mallarına yönelik talep de azalacak. Ayrıca, tedarik zincirlerindeki bozulmalar yavaş yavaş giderilerek, Türkiye’nin lehine oluşan avantajlar törpülenmeye de başlandı.
Fonlamanın dövize dayalı olması ve çift para sistemi nedenleriyle, düşük faiz ortamı, kur dengesini bozarak sağlanır ise ortaya çıkan kur farkları finansman maliyetlerini daha da fazla artıracak. Enflasyonun küresel düzeyde dönemsel olma karakteri Türkiye için geçerli değil. Enflasyon küresel ve dönemsel bir sorun olmakla beraber, Türkiye’deki enflasyon seviyesinin OECD ortalamasının 4 ya da 5 katından daha fazla olmasının nedeni izah edilmelidir. Ayrıca, Türkiye’de enflasyonun kalıcı bir karakteri olduğu not edilmelidir.
FAİZİN ENFLASYONUN ALTINA ÇEKİLEREK İHRACATIN ARTIRILIP, İTHALATIN DÜŞÜRÜLMESİ YAPISAL REFORMLAR OLMADAN MÜMKÜN DEĞİL
TL’nin değere kaybına dayalı olarak ortaya çıkan ihracat artışı, toplumdaki refah kaybını önleyecek boyutta rezerv ve istihdam artışına yol açacak bir büyüklüğe ulaşması olası değildir. Politika faizlerinin, enflasyonun altına çekilerek ihracatın artırılıp, ithalatın düşürülmesi, Türkiye ekonomisinin üretim mekaniği açısından uzun süreli yapısal reformlar olmadan mümkün olamayacak. Piyasalar düşük politika faizini devre dışı bırakacaklar.
Türkiye var olan döviz borç ve yükümlülüklerinden kurtulmadan, dolarizasyonun çekiciliği azaltılmadan, politika faizlerinin enflasyonun altına çekilmesiyle Türkiye dış finansal şoklara dayanıklı hale gelemez. Üstelik politika faizlerinin şu andaki hali, dolarizasyonu daha da artırdığı ve piyasaların istikrarsızlığı açık açık görülürken, faiz indirim politikalarının dış kırılganlığı azaltacağını iddia etmek anlamsızdır. Zira en büyük spekülatif bileşen dolarizasyon süreçleridir.
Politika faizlerinin enflasyonun altına çekerek, enflasyon riskini daha da artıran bir politikayla, doğrudan dış yatırımları artırmayı, eş zamanlı olarak kısa vadeli portföy yatırımlarını azaltmayı ve dışa bağımlı bir ekonomik yapıdan kurtulmayı hedeflemek ekonomi bilimi açısından olanaklı değildir.
Toplumsal refah kaybının artmasına karşın cari açık riskini önceleyen yeni ekonomi politikası toplumsal destekten yoksundur. FED ’in toplantısında enflasyonun geçici ya da kalıcı olduğu görüşlerinden hangisinin öne geçeceği TL açısından oldukça önem arz ediyor.
FOMC’nin (Federal Açık Piyasa Komitesi), yüzde 2 oranındaki hedeflerinin oldukça üzerinde seyreden enflasyonla mücadeleyi artırmak için tapering hızını iki kat artırarak varlık alımlarının azaltması ve 2022 içerisinde birkaç defa dolar faizini artırması bekleniyor.
FAİZ ARTIRIMININ YILDA İKİ DEFADAN FAZLA OLMASI HALİNDE DOLAR GELİŞMEKTE OLAN PARALAR KARŞISINDA GÜÇLENECEK
Faiz artırım sayısının yılda iki defadan daha fazla olması halinde doların değeri gelişmekte olan ülke paraları karşısında güçlenecek. Zira, her faiz artışı 0,25 puan öngörüldüğüne göre, artırım sayısı arttıkça dolar daha da güçlenecek. Doların faiz getirisi eğrisinin yatay kalması 2022 yılında hem ABD ekonomisinin hem de küresel ekonomilerin büyüme oranlarının düşük kalacağını işaret eder.
Şu ana kadar enflasyonun geçici olduğuna yönelik görüşlerin etkili olması nedeniyle, doların faiz getiri eğrisi kısa vadede yukarı yönlü, uzun vadede ise yatay konumda hareket etti ve uzun vadeli faizler ile kısa vadeli faizlerin farkı giderek azaldı.
Ancak, yapılacak bu toplantıda enflasyonun geçici olmadığı görüşü öne çıkar ve bu görüş ekonomik birimlerce sahiplenilir ise, faiz getiri eğrisinin yatay seyri bozulacak ve uzun vadeli faizler ile kısa vadeli faizlerin farkı tekrar artacak. Doların faiz getirisi eğrisinin dikeyleşmesi halinde ise, gelişmekte olan ekonomilere yönelik sermaye akımları 2022 yılında daha da zayıflar ve TL’nin değer kaybı daha da hızlanır.
Salgının genel seyri ve özellikle omicron etkileri de FOMC karalarındaki tapering ölçeğini, dolar faiz artırım büyüklüğünü ve zamanlamayı etkileyecek FED ‘in bugün alacağı kararlar, T.C. Merkez Bankası’nın yarınki toplantısında dikkate alınacak en önemli faktör olacak.
MERKEZ BANKASI 2022 YILININ İLK ÇEYREĞİNDE DE FAİZ İNDİRİMLERİNE DEVAM EDECEĞİNİN İŞARETLERİNİ AÇIK AÇIK VERDİ
Küresel eğilimin aksine, T.C. Merkez Bankası-Para Kurulu Kararında 2022 yılının ilk çeyreğinde de faiz indirimlerine devam edeceğinin işaretlerini açık açık verdi. Merkez Bankası’nın “Salgında yeni varyantlar nedeniyle kapanma tedbirlerinin ve seyahat kısıtlamalarının yeniden başlaması, küresel iktisadi faaliyet üzerindeki aşağı yönlü riskleri canlı tutmakta ve belirsizlikleri artırmaktadır” şeklindeki açıklamasıyla, 2022 yılında da faiz indirim politikalarına devam edeceğini belirtmiş oldu.
Kurulan modelde doların küresel ekonomiler üzerindeki baskınlığı ve değiştirici etkileri ihmal ediliyor. Merkez Bankası, “Ülkeler arasında farklılaşan görünüme bağlı olarak gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikası iletişimlerinde ayrışma gözlenmekle birlikte, merkez bankaları destekleyici parasal duruşlarını sürdürmekte, varlık alım programlarına devam etmektedir” şeklindeki açıklamasıyla FED kararlarını değil de ECB kararlarını referans alacaklarını ima ediyor ve bu imasıyla 2022 yılında da faiz indirimlerine devam edeceklerini söylemeye çalışıyor.
AŞAĞI YÖNLÜ BİR TALEP DALGALANMASI HALİNDE TEKRAR FAİZ İNDİRİMLERİNE DEVAM EDİLECEĞİ İFADE EDİLİYOR
Merkez Bankası, “Enflasyonda Kasım ayında gözlenen yükselişte; döviz kuru gelişmeleri, küresel gıda ve tarımsal emtia fiyatlarındaki artışlar ile tedarik süreçlerindeki aksaklıklar gibi arz yönlü unsurlar ve talep gelişmeleri etkili olmaktadır” tespitini dayanak alarak politika faizini 100 baz puan indirdiğini ifade ediyor.
Bu tam bir çelişkidir. İndirilen bu faizler kur üzerinde daha fazla baskı kurmakta ve enflasyon yükselişinin devam etmesine neden olmaktadır. Bu cümlenin devamında ise Merkez Bankası tarafından “Kurul, politika faizinin 100 baz puan indirilerek, arz yönlü ve para politikası etki alanı dışındaki arızi faktörlerin fiyat artışları üzerinde oluşturduğu geçici etkilerin ima ettiği alanın kullanımının tamamlanmasına karar vermiştir” deniliyor.
Her iki cümlenin bütünleşik hali dikkate alındığında, faiz artırımlarına ara verdiğini değil, aşağı yönlü bir talep dalgalanması halinde tekrar faiz indirimlerine devam edileceği ifade ediliyor.
MERKEZ BANKASI’NIN ELİNDEKİ TÜM ARAÇLARI KARARLILIKLA KULLANACAĞI AÇIKLAMALARINA PİYASALAR HİÇBİR ŞEKİLDE İNANMIYOR
TL’ye karşı güçlenen doların satın alma gücünde yarattığı tahribatı ve yoksulluğu bir kenara bırakıp, talep canlandırma politikalarına yönelen Merkez Bankası enflasyonla uğraşmaktan, temel görevini yerine getirmekten ve kurumsal bağımsızlığından tamamen vazgeçti.
Merkez Bankası ile piyasaları arasındaki beklenti kanalı tamamen koptu, para politikasının hiçbir çıpası kalmadı. Fiyat istikrarı temel amacı, enflasyonda kalıcı düşüş, orta vadeli yüzde 5 enflasyon hedefine ulaşmak, ters para ikamesinin bertaraf edilmesi, ülke risk primlerindeki düşüş gibi amaçlar doğrultusunda, Merkez Bankası’nın elindeki tüm araçları kararlılıkla kullanacağına yönelik açıklamalarına piyasalar hiçbir şekilde inanmıyor.
Zira beklenti kanalı tamamen bozuldu. Merkez Bankası’nın para politikasının hiçbir çıpası kalmadı.
BANKALARIN DÖVİZE ENDEKSLİ MEVDUATTA OLUŞACAK KUR RİSKİNİ BİZZAT DEVLET ÜSTLENMİŞ OLUYOR
Mudilerin opsiyon alımı, devletin ise opsiyon satımı yapan taraflar olarak, TL karşılığında Tük ekonomisinin komple dövize endekslenmiş olması ya da eş değişle kamulaştırılması, sınırsız bir TL basımına ve enflasyona yol açacak. Dövize endeksli mevduat mudilerine verilen kur garantisi, esasen bankalara karşılıksız olarak kaynak transferi olacak. Dolayısıyla bankaların bu alanda oluşacak kur riskini bizzat devlet üstlenmiş oluyor.
Dövize endeksli mevduat müşterilerine ödenecek kur farkları faizin örtük bileşeni olduğuna göre, bankalar düşük faiz uygulayarak faiz giderlerinin diğer büyük bölümünü devlete pas edecek. Faiz indirimleriyle başlayan enflasyon artışlarının geldiği bu yüksek seviyeden geri düşmesi artık olası gözükmüyor. Üretici enflasyonu havuzunda biriken farklar tüketici sepetine geçmeye devam edecek.
İhracat kur garantisi, Merkez Bankası’nın görev alanına girmiyor. İhracat kur garantisi ve dövize endeksli mevduat serbest ekonomi kurallarıyla örtüşmüyor. Dövize endeksli mevduat yöntemiyle, ihracatçılar için ileri sürülen rekabetçi kur söylemi bugün ortadan kalktı.
Dövize endeksli mevduat uygulaması, dolarizasyon gerekçesini azaltacağı ve para ikamesini tersine döndüreceği için, satın alma gücü paritesinin korunması amacıyla yurt içi yerleşiklerin dövize yönelik oluşan taleplerinin artık gerekçesi kalmadı. Ancak, dolar endeksi, dış borç ve ithalat bedellerinin ödemeleri gibi dövizin değerinin artış ya da azalışına sebep olan diğer nedenler orta yerde durduğu için doların artış olasılığı bundan sonra da her zaman mümkün. 2022 yılında dolardaki artış hızının mevduat faiz gelirlerinin üzerinde olması halinde kamu maliyesi altından kalkamayacağı bir yükle karşılaşabilir.
Orhan Ökmen
Sesmir Yönetim Kurulu Başkanı
okmen@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.