*Rengi, siyaseti, dili, dini, ırkı ne olursa olsun hayatımızda vicdan sahibi insanlara yer vermeliyiz. Onlara şans tanımalıyız. Ahlak ve vicdan sahibi nesiller yetiştirmeliyiz. Sonrasında; sosyal devleti, hukukun üstünlüğünü, adaleti, demokrasiyi, cumhuriyeti, Atatürk’ümüz, çağdaşlığı, sosyal barışı, eşitliği-özgürlüğü temin eden yönetimler kendiliğinden gelir.
*Sorunların aşılması için birazcık vicdan sahibi olmak yeterlidir. Vicdanlı olan kişi, doğaya ve her renkten insan ile her türlü düşünceye saygı duyar, para ve kar uğruna değerlerinden vazgeçmez, komşusu aç iken kendisi tok yatmaz, adil olur, hukuka saygılı olur, haksızlığa-mafya ve çetelere yer vermez, kadın-erkek ayrımı yapmaksızın odağına insanı alır, değerlere saygılı olur.
*300 küresel şirket adeta dünyayı yönetiyor. Dünyanın temel sorunu paylaşımdır. Buna paralel olarak kapitalist dünyada iktisadi krizler çok sık yaşanır, yaşanmaktadır. Pay kapma yarışı bir yandan doğayı katlederken, diğer yandan insanı da değersizleştirmektedir. Şirketlerin büyüme uğruna doğayı tahrip etmekten vazgeçmeye niyetleri yok. Gelecek nesillere ait kaynakların şimdiden tüketilmesine göz yumulması cinayettir.
Şirket yönetimi, karlılık, verimlilik, faiz, döviz, kur, borsa, arbitraj, kripto paralar, gayrimenkul, cari açık, milli gelir, sıcak para, yabancı sermaye ve hatta dünyayı tehdit eden virüs, virüsler… Son yıllarda bu kavramlarla yatıp bu kavramlarla uyanıyoruz. Tüm dünyada toplumun kimyası bozuldu.
Böylesi bir ortamda, her türlü tahrifata rağmen dünya dönmeye çalışmaya devam ediyor. Yani kar hırsı uğruna; gelişmiş sanayi ülkelerinin gökyüzünü ve doğayı kirletmesine, insanımızın yeşili-maviyi yok etme hırsına, içilebilir su kaynaklarının tüketilmesine, çölleşmeye rağmen dünya dönmeye çalışıyor. Göller ve barajlar kuruyor, sıcaklık artıyor, havadaki karbondioksit oranı yükseliyor. Yapılan tahminlere göre 10 yıl içinde 1,5-2 milyar insanın yaşadığı alanların çölleşmeye doğru gittiği anlaşılmaktadır.
Aynı tutum ve tüketim hırsıyla devam edilmesi halinde, dünyanın yakın bir zaman dilimi içinde iki kat büyüklükte olmasına ihtiyaç olacak ya da tersi bir şekilde dünya nüfusunun yarıya inmesi gerekecek.
ŞİRKETLERİN BÜYÜME UĞRUNA DOĞAYI TAHRİP ETMEKTEN VAZGEÇMEYE NİYETLERİ YOK
Küresel şirketlerin büyüme uğruna doğayı tahrip etmekten vazgeçmeye de niyetleri yok. Zira bundan vazgeçmek ya da küçülmek yok olmak demektir. Yeşil ekonomi, sürdürülebilir enerji, içilebilir su miktarının artırılması, iklim değişikliği, temiz doğa konferansları vs. gibi yapılan çalışmalar ise hep maçın uzatılması için yerde yatma çabalarından başka bir şey değil.
Örnek olarak, ülkemizdeki HES olayları görünürde sürdürülebilir enerji adına yapılan çalışmaların bir parçası. Ancak mal olacağı şeyleri detaylıca incelediğimizde, temiz su kaynakları ve derelerdeki ekolojik dengeyi bir daha tamir edilmeyecek şekilde bozacağı açık. Buna rağmen yerel halkımızın haklı isyanı dikkate alınmıyor. Oysa yapılanlar kısa vadeli kar uğruna geleceği tüketmektir.
GELECEK NESİLLERE AİT KAYNAKLARIN ŞİMDİDEN TÜKETİLMESİNE GÖZ YUMULMASI CİNAYETTİR
İktisadi krizlerde belki ekonomi yüzde 5-10 küçülür ama izleyen yıllarda, bir bedeli olmakla birlikte telafi edilebilir ama doğa olayları öyle değildir. Oluşturulan yara bir daha asla iyileşmez.
Aslında yapılanlar; gelecek nesillerin zaman dilimine tekabül edecek olan kaynakların şimdiden tüketilmesinden başka bir şey değildir. Buna izin verilmesi, göz yumulması gerçek anlamda cinayettir.
Ekonomide de benzer bir şekilde tahrifatlar sürüyor. Küresel-dev şirketler dünya ticaret hacminin yaklaşık yüzde 75’ini oluşturuyor; bu şirketlerin sayısı 300 civarında. Geriye kalan milyonlarca şirket ise yüzde 25 pay ile idare ediyor. İktisadi rekabet esas olarak bu 300 şirket arasında yaşanıyor.
300 KÜRESEL ŞİRKET ADETA DÜNYAYI YÖNETİYOR
Bu şirketlerdeki büyüme ve daha fazla kar hırsı; değişik ülkelerde krizler çıkartıyor, rejimler değiştiriyor, başbakan-bakan belirliyor, darbe yapıyor, yasa-anayasa yazıyor, kanun çıkartıyor, yani her türlü müdahale ediyor ve faaliyet ve karlarına zemin hazırlıyor.
Devletlerin derin hesaplarında, siyasette, ideolojide, mafyalaşmada, çeteleşmede, zihnimizde oluşan algıda, yaşanan toplumsal olayların arkasında gerçekte bunlar yatıyor. Bizlerin, sıradan vatandaşların gördükleri sadece dış yüzeydeki cıvıltılı renkler.
Dünyanın temel sorunu paylaşımdır. Buna paralel olarak kapitalist dünyada iktisadi krizler çok sık yaşanır, yaşanmaktadır. Bunun ana nedeni küresel sermaye şirketlerinin pay kapma, bölüşüm yarışıdır.
Dikkat edilirse krizlerde şirketlerde birleşme ve el değiştirmeler artar. Krizlerin öncesi ve sonrasında şirket sahiplikleri önemli ölçüde değişir. 300 büyük şirket açısından bakınca da durum böyledir, sıralamalar farklılaşır.
PAY KAPMA YARIŞI BİR YANDAN DOĞAYI KATLEDERKEN, DİĞER YANDAN İNSANI DA DEĞERSİZLEŞTİRMEKTEDİR
Onun için krizlere fırsat gözüyle bakanlar çoğunluktadır ve kendi mantığı içinde haklıdırlar. Zira ele geçirilecek şirket sayısı çoğalır. Bütün bu pay kapma yarışı, yukarıda belirtildiği şekilde bir yandan doğayı katlederken, diğer yandan insanı da değersizleştirmekte, adeta yok varsaymaktadır.
BM raporuna göre yaklaşık bir milyar insan açlık, iki milyar insan ise yoksulluk sınırının altında bir gelirle yaşamaktadır. Ayrıca dünya servetinin yüzde 60’ı yalnızca 2.153 kişiye aittir. Dünya nüfusunun en zengin yüzde 1’inin serveti, 6.9 milyar kişinin servetinin iki katıdır. (1) Liberal-kapitalist ülkelerin neredeyse tamamında bu gelir çekişmesi, yani vergi-gelir adaletsizliği görülebilir.
KAR YARATMA HIRSI, FRENİ PATLAMIŞ KAMYON GİBİ TOPLUMLARI İÇTEN İÇE ÇÜRÜTMEKTEDİR
Bütün bunların, yani doğa ve insanın tahrip edilmesinin, aşırı kar hırsıyla davranmanın önünün açılmasının piyasa ekonomisi olarak tanımlanmasında yattığı açıktır. Ne pahasına olursa olsun kar yaratma hırsı, freni patlamış kamyon gibi bütün değerleri yok ederek toplumları içten içe çürütmektedir.
Doğa ve insanın kuralsızlık ve kısa vadeli karlar uğruna böylesine kolay bir şekilde tahrip edilmesi, kolay bir şekilde mutsuz insan profili üretmektedir. Pek çok toplumsal olayın da ana nedeni budur. İnsan; ya varlıklı ama mutsuz ya da yoksul ama mutsuz ve aç hale getirilmektedir. Aynı şekilde, eğitimlisi-eğitimsizi de karmaşık duygular içerisindedir.
Bütün bu sorunların aşılması için birazcık vicdan sahibi olmak yeterlidir. Vicdanlı olan kişi, doğaya ve her renkten insan ile her türlü düşünceye saygı duyar, para ve kar uğruna değerlerinden vazgeçmez, komşusu aç iken kendisi tok yatmaz, adil olur, hukuka saygılı olur, haksızlığa-mafya ve çetelere yer vermez, kadın-erkek ayrımı yapmaksızın odağına insanı alır, değerlere saygılı olur.
HAYATIMIZDA VİCDAN SAHİBİ İNSANLARA YER VERMELİYİZ, AHLAK VE VİCDAN SAHİBİ NESİLLER YETİŞTİRMELİYİZ
Bu nedenle; rengi, siyaseti, dili, dini, ırkı ne olursa olsun hayatımızda vicdan sahibi insanlara yer vermeliyiz. Onlara şans tanımalıyız. Her şeyden önce ahlak ve vicdan sahibi nesiller yetiştirmeliyiz.
Sonrasında; sosyal devleti, hukukun üstünlüğünü, adaleti, demokrasiyi, cumhuriyeti, Atatürk’ümüz, çağdaşlığı, sosyal barışı, eşitliği-özgürlüğü temin eden yönetimler kendiliğinden gelir.
Aksi halde, sorunlarımızı çözerek hayatımızı kolaylaştıran sanayileşme ve teknoloji ile sorunlarımızı oluşturan sanayileşme ve teknoloji arasında kalmaya devam ederiz.
Şaban Çağıran
Bankacı
cagiran@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.