Ülkemizde yaşanan sorunların temelinde, yasaların eksikliğinden çok, var olan yasalara uyulmaması yatıyor. Ne yazık ki ülkemizde, yasalara aykırı davranmak etik dışı bir davranış olarak kişiyi toplumun dışına atmak yerine, başarılı addedilerek adeta içine çekiyor.
Bir ülkede kanunlar, esas olarak iki nedenle vardır. Birincisi, hukuk sistemi önünde tüm vatandaşları eşit kılmak suretiyle adalet ve güveni sağlamak, ikincisi ise toplumdaki hukuksal süreçleri-usulleri tanımlamaktır. Tüm paydaşlar, devlet-vatandaş olarak kanuna uygun davranmak zorundadır. Aksi halde, hukukun dışına çıkıldığında adalete olan güven azalır. Hele bilerek ve isteyerek böyle bir davranış sergilendiğinde, sisteme olan güven tamamen yok olur ve onu telafi etmek yıllarca sürer. Dolayısıyla, başta kanunu uygulama sorumluluğundakiler olmak üzere hukuk sistemi içinde yer alan herkes, daima kanunlara, vicdani kanaatlere dayalı ve objektif davranmalı, alınacak en küçük bir hatalı hukuki kararın uzun vadede toplumda kapanması güç derin yaralar açacağını bilerek hareket etmelidir. Bunun istisnası ancak hata olabilir ki hatalar da bir sonraki süreçte telafi edilmelidir. Bu doğrultuda, yargıç bağımsızlığı da adaletin objektif olarak sağlanması gerekliliğinden doğmuştur.7
KANUNLARA UYULSA SORUNLAR ÇÖZÜLÜR
Yıllar önce bir arkadaşımla memleketi kurtarma sohbetleri ederken bana, “Aslında ülkemizde harika bir mevzuat sistematiği var, eğer kanunlara gerçekten uyulsa, bu ülkede yaşanan sorunların hemen hemen %90’ı kendiliğinden çözülür” demişti. Gerçekten, düşünüyorum da arkadaşımın dediği çok ama çok doğru. Ülkemizde yaşanan sorunlara bir göz atacak olursanız, sorunların temelinde, yasaların eksikliğinden çok, var olan yasalara uyulmaması olduğunu görebiliriz.
Ne yazık ki ülkemizde, yasalara aykırı davranmak etik dışı bir davranış olarak kişiyi toplumun dışına atmak yerine, başarılı addedilerek adeta içine çekiyor. Bu nedenle, ülkemizde makyavelist yaklaşım son derece itibar görüyor, “bir işi başar da nasıl başarırsan başar” anlayışı egemen oluyor. Bu anlayış, zincirleme olarak hukuksuzluğu tetikliyor ve daha fazla hukuksuzluğa neden oluyor. Bu nedenle, her birimiz yakın çevremize baktığımızda, hukukun eksikliğini o kadar çok örneğini görüyoruz ki… Ülkemizdeki binaların neredeyse yüzde 50’sinden fazlasının projesi ve imar mevzuatına aykırılık teşkil etmesi, sürücülerin büyük çoğunluğunun trafik kurallarına uymaması, vergi kaçırmanın yaygın olması, en başta erki elinde bulunduranların kurallara uymaması, adil olmayan – çelişkili hukuki kararlar alınması gibi olaylar örnek olarak verilebilir. Bütün bu hataları yapanların objektif hukuk kapsamında cezalandırılmaması toplumda güven ve adalet duygusunu gerçekten zayıflatıyor.
ÖDENEN MALİYETLER GERİ GELMEZ
İşletmeler için de benzer şeyler söylemek yanlış olmayacaktır. Pek çok işletme, kanunlara ve de ihtiyaçlarına uygun iç mevzuatlar-genelgeler yayımlayarak, kendi düzenleme ve iş akışlarını oluşturur ve tüm personelin ve hatta bazı alanlarda müşterilerin buna uymalarını sağlamaya çalışırlar. Ama uygulamaya geçildiğinde, başta bu kuralı koyan işletme sahibi ve yöneticiler olmak üzere, pek çok çalışan bu hususlara uymaz. Tıpkı kanunlara uymayan kişilerin toplumda neredeyse takdir edilmesi (!) gibi, eğer iş sonuçları iyiyse kimse mevzuata uyulup uyulmadığına dikkat etmez, konu aynı şekilde içselleştirilir ve kabul görür. Ama olumsuz bir sonuç ile karşılaşıldığında yani kamyon duvara tosladığında akla ilk olarak mevzuat gelir ve konunun hesabının sorulması yoluna gidilir.
Oysa kamyonun duvara toslamasının maliyeti düşündüğümüzden çok çok fazladır. Ödenen maliyetler asla geri gelmeyecek kadar yüksek olabiliyor.
KATEDİLECEK ÇOK MESAFE VAR
Banka müfettişi olarak görev yaptığım yıllarda da şube ve genel müdürlük bölümleri ile iştirak şirketlerde teftişe gider, yapılan işlemlerin gerek iç ve gerekse dış mevzuata uyumlu olup olmadığını irdeler, aykırı durumları raporlara yazar ve gerekli düzeltme işlemlerin yapılıp yapılmadığını kontrol-takip ederdik. Günümüz dünyasında, teftişin mantığı biraz daha değişerek, kurallara aykırılıkların tespiti yanında, biraz da ileride aykırılığın oluşmayacağı-orta çıkmayacağı bir yaklaşım içerisine girmiş bulunuyor. Her durumda, hatalı sonuçların zaman zaman kural eksikliğinden oluştuğu görülmekle birlikte, çoğu aykırılığın, var olan kurallara uyulmaması nedeniyle ortaya çıktığı oldukça yaygındır.
O halde, problem; toplumun hukuk, mevzuat ve adalet sistemine saygısı ve bunu içselleştirmesinin yanında, kurallara uyanın takdir edilmesi, uymayanın ise dışsallaştırılacağı bir sisteme bir türlü kavuşulmamasıdır. Bu da yüzyılların demokrasi kültürünün sonucu oluşacak bir durum olup, bugünden yarına ulaşılacak bir konu değildir. Ne yazık ki toplumumuzda bu konuda kat edilmesi gereken epey bir yol var. Umudum, gerek birey ve gerekse toplum olarak, alışılagelinen haklardan ve hukuktan kopartılmamıza olan tepkinin insan doğasına uygun olmasıdır.
HUKUK, İKTİDARLARIN FAHİŞESİ OLUR
Kalite yöneticiliği yıllarımdan hatırlıyorum. Verdiğimiz eğitimlerde kullandığımız “Yaptığınız Yaz, Yazdığını Uygula” şeklinde çok güzel bir slogan vardı. Aslında işin özeti bu. Gerek ülke, gerek işletmeler ve gerekse de bireyler bakımından bu anlayışın yaygınlaştırılması gerekiyor. Bunun için de başta erk sahipleri olmak üzere, herkesin yazılanlara (kanun-mevzuat vs.) uyması gerekiyor. Aksi halde, Alexandroviç Bakunin’in dediği gibi “Hukuk iktidarların fahişesi olur.”
Özetle, bir işletmenin,
Şaban Çağıran
cagiran@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.