Bilim karşılaştırmalar yaparak ilerler. Bilim adamının kişisel gözlemleri de son derecede önemlidir. Sosyal bilimlerde laboratuar, toplumların kendileri ve gelişmişlik düzeyleridir. Bilim adamlarının toplumları karşılaştırmaları bu açıdan büyük önem taşır. Uzun yıllar ileri ve zengin bir demokraside okuyup, öğretim üyesi olup, çalışma hayatına girip daha sonra Türkiye’ye dönünce gözlerimin fal taşı gibi açıldığını itiraf edeyim. Batıda gördüklerim ile Türkiye’de karşılaştıklarım neredeyse taban tabana zıttı.
Batıda üniversitelerde, öğrencileri kütüphanelerde görürsünüz. Araştırmacılık bir tutku haline dönüşmüştür. Hedefte yeni araştırmalara imza atmak vardır. İşletmelerde işçiler, iş başındadırlar. özenle çalışırlar. İyi ücret alırlar. Yıllık tatillerini egzotik ülkelerde, lüks otellerde geçirirler. Patronlar çok çalışkandır. Amaçları, şirketlerini geliştirmek ve büyütmektir. Bunun için gözleri verimlilik ve rekabet tablolarındadır. Yardımcılarıyla toplantılar yapıp, hayal güçlerini birleştirmeye çalışırlar.
Türkiye’ye döndüm ve İstanbul üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmaya başladım. Gözlemlerim: öğrencilerin, ceplerinde tabanca taşımaları yaygın bir olaydı. Dinamit koridorlarda rakip öğrencileri püskürtmek için kullanılıyordu. Bir 16 Mart günü bütün bir sınıf gözlerimin önünde adeta yok edildi. İstanbul üniversitesi’nde başlayıp yayılan eylemlerin bilançosu resmi rakamlara göre 5.000 ölü, 20.000 yaralı oldu.
Fabrikalar işgal altındaydı. Patronlar ölüm korkusuyla yaşıyordu. Sendikalar rejimi devirmek istiyordu. İşveren kuruluşları da tam sayfa ilanlarla hükümeti değiştirme çabası içindeydi.
Darbeler, muhtıralar peşpeşe geldi. Eski Türkiye buydu. Herşey değişti mi? Eski Türkiye’nin izleri çok derin. Yakın zamanda “gezi” olaylarını yaşadık. Kobani olayları dolayısıyla başta İstanbul, Ankara, İzmir olmak üzere onlarca ilde göstericiler terör estirdi. 40’tan fazla vatandaşımız öldü.
ESKİ TüRKİYE’DEN GELEN İZLERİ SİLMEK GEREK
üniversiteler gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bir savaş alanı değil, araştırma ve bilim merkezleri haline nasıl dönüştürülebilir? STK’lar nasıl asli görevlerine döndürülebilir? Muhalif çevrelerde ağızlardan düşmeyen “batı standartları” nasıl yakalanabilir?
Batı dünyasında patronlar, patrondur. Kendilerine refah sağlayan serbest rekabetçi ekonomiye sahip çıkarlar. Şirketlerini büyütmeye, ülkelerini zenginleştirmeye çalışırken, kendilerini “Che Guevara” zannetmezler. Hem “Che Guevara” olacaksın, hem su gibi para sarf edeceksin, hem çalışanlarına en az ücreti layık göreceksin. Zengin toplumların akıllı patronları bu yolun yol olmadığını yüzyıl önce keşfetmişlerdir. Sosyal barışın buradan geçtiğini keşfetmişlerdir.
STK’larda da eski Türkiye’den gelen izler maalesef çok taze. Yakın zaman önce gerçekleştirilen “Fransa’da Türk Mevsimi” faaliyeti tam bir fiyasko ile neticelenmişti. Türkiye’nin itibarını yükseltmek amacıyla büyük paralar sarf edilmiş ama neticede Türk Fransız ilişkileri hiç görülmemiş düzeyde dibe vurmuştu. Fransız parlamentosunda sıradan bir Türk vatandaşını bile hapse gönderecek “Ermeni Tasarısı” oylanarak kabul edilmiş ve Türk STK Başkanları hüzün içinde Senato dinleyici koltuklarından oylamayı izlemişlerdir.
AB’ye giriş lobiciliği daha da hüzün veren görüntüler ortaya koymuştur. özel uçaklarla Avrupa başkentlerine gidilmiş, Türkiye propagandası kiralanan otel salonlarında davullu zurnalı “Türk’ün Türk’e Propagandasına” dönüşmüştür.
Yeni Türkiye’de bunların devamının engellenmesi “Devletin parası deniz” felsefesinin son bulması ümidini bize veriyor. Dev STK’larda işleri ciddiye almayan tepe yöneticiler, boşluktan yararlanarak kral kesilen memurlar, araya sızan çıkarcı birkaç iş adamı Türkiye’nin imajına dün zarar vermişlerdi. “Fransa’da Türk Mevsimi” fiyaskosunun özetle analizi budur. Bugün bunların değişmesini beklemek Türkiye’nin hakkıdır. Kasaba kurnazlığı, fırsatçılık yerini çalışmaya, zekaya, akla bırakmalı.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’I KUTLUYORUM
Türkiye’de yeni bir “Süper Başkanlık” dönemine girildi. Cumhurbaşkanıyla fevkalade uyum içinde çalışan Başbakan var. Bunlar Türkiye için ümit veren yeni gelişmeler. 2023 hedefinde Türkiye’nin, dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmesi planlanıyor. Türkiye gibi bir ülke için bu hedef mütevazıdır. Nüfusu bizden daha az olan Fransa dünyanın beşinci büyük ekonomisi. Türkiye “eski Türkiye’den gelen hastalıkları” doğru analiz ederse, Fransa’yı geçebilir. Bu konuda “Turcomoney” dergisinin Mayıs 2014 sayısında yayınladığım “Fransa’dan Türkiye’ye mesaj var” yazımı lütfen okuyunuz.
Bugün Türkiye’de, dünkü Türkiye’den gelen hastalıklar üniversiteler, işletmeler, STK’lar düzeyinde görülüyor. Doğru teşhisle bütün hastalıklar iyileştirilebilir. Türkiye bir ok gibi yukarıya fırlayabilir. “Yeni Türkiye” için Türkiye’nin yeni iktidardan şimdi beklediği budur. DEİK reformu konusunda Sayın Cumhurbaşkanı’nı kutluyorum.
Yorum Prof. Dr. Bener Karakartal
karakartal@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.