-100 yıl, bir asrı ifade eder ama her asır 100 yıl etmeyebilir. Mesela 2 Dünya Savaşı, büyük dönüşümler, kırılımlar yaşayan 20. Yüzyıl için böyle bir yorum yapılır. 20. Yüzyıl, Ford otomobil fabrikalarında seri üretim bandının kurulmasıyla 2008’de başladı ve 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla son buldu. Yani 100 yıldan az… Geçen yüzyıla “Amerikan Asrı” da diyorlar. Ancak 20. YY’ın başında kimse bunu hayal etmiyordu. Belki Wilson hariç… Yani Amerikan Asrı’nın, Woodrow Wilson’un, 8 Ocak 1918’de ABD Kongresi’nde 14 maddelik “Wilson Prensipleri”ni açıkladığı konuşmasıyla başladığını düşünüyorum.
-Fatih Sultan Mehmet, 1453’de yeni bir çağ başlatırken, tarih yüzyılın başı değildi. Türkiye’nin de son asrı, 1900 yılında değil, 1923’te başlamıştı. Muhtemel ki 29 Ekim 2023’te bütün manşetler “dalya” diyecek. Ve kutlamalara 1 Ocak 2023’ten itibaren hemen başlayacağız. Kutlamalardan ziyade yapmamız gereken yeni asrın vizyonunu konuşmak olmalıdır. Bu yönüyle bakıldığında; 19 Mayıs 1919’da Gazi Mustafa Kemal paşanın Samsun’a ayak bastığında veya Kurucu TBMM’nin 23 Nisan 1920’de oluşturulmasıyla, hatta 1921 Anayasası ile fikri olarak Türkiye Cumhuriyeti asrı başlamış kabul edebiliriz.
-Ekonomi güçlü bir toplumsal dinamizmdir. Gündemde ekonominin yavaşlaması çok konuşuluyor ve uzun bir yavaşlama süreci başladığı görülüyor. Ekonomik büyümeyi sağlama ve sürdürebilme gücümüz yeni çağın en büyük sınavlarından biri olabilir. Tabii ki başka zorluklar da var; sağlık hizmetleri, hastalıkların getirdiği yükler, salgınlar, çevre ile ilgili zorluklar ve tabii ki radikal terörizm. Yine de, ekonomik büyüme sorununu gerçekten çözmeyi başarmamız, bahsettiğim sorunları çözmede bize çok yardımcı olacaktır.
-Dünyadaki ekonomik büyüme sorunlarını, dogmatik ve gereksiz yere ideolojik davranarak çözmeye çalışmaya devam edemeyiz. Bugün dünyanın başına bela olan zorlukları ve sosyal sorunları çözmek için daha açık fikirli olmamız gerek. Konu gelecek asır vizyonu kurmakla yakın ilişkilidir. Türkiye Cumhuriyeti, 100 yıl önce kurulduğunda, bulunduğu çağın ötesinde bir vizyon oluşturmuştu. Bunun için Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına ne kadar minnettar olsak azdır. Şimdi yeni bir asrın başında bu güzel mirasın devamı için zihnimizle, bilgimizle ve birlikteliğimizle geleceğe odaklamak zorundayız… Nice 100 yıllara Türkiye’m…
100 yıl, bir asrı ifade eder. Yıl dönümler önemlidir. Doğum günü, evlilik yıldönümü gibi… Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yüzüncü yılı da hepimiz için büyük anlam ve gelecek nesiller için bir vizyon geliştirme fırsatıdır.
Nasıl bir vizyon?
Şöyle ki…
1165’te, tuhaf bir mektubun kopyaları Batı Avrupa’da dolaşmaya başladı. Babil Kulesi ve Gençlik Çeşmesi gibi yerleri de içinde barındıran fantastik bir bölgeden söz ediyordu. Tüm bu bölgede hüküm süren kişi, mektubun yazarıydı: Prester John.
İşin komik yanı, bu olağanüstü kralın aslında hiçbir zaman yaşamadığını artık biliyoruz. Fakat bu efsanevi krallık ve onun güçlü hükümdarı miti Avrupa’daki liderlerin aldığı kararları 400 yıl boyunca etkiledi.
Haçlılar, kendilerine ittifak olabilecek Hristiyan krallıklar bulmak istiyordu. Özellikle de, Uzakdoğu’da çok büyük bir Müslüman ordusunu yenmiş, güçlü bir Hıristiyan kral hakkındaki söylentiler onlara cazip geliyordu. Prester John efsanesi, Haçlı Seferlerinin devam etmesine, Coğrafi Keşiflerin hız kazanmasına, kıtalararası diplomasinin gelişmesine ve dolaylı olarak iç savaşlara da sebep oldu.
O mektup batı için bir vizyondu…
100 yıl bir asrı ifade eder ama her asır 100 yıl etmeyebilir. Mesela 2 Dünya Savaşı, büyük dönüşümler, kırılımlar yaşayan 20. Yüzyıl için böyle bir yorum yapılır. 20. Yüzyıl, Ford otomobil fabrikalarında seri üretim bandının kurulmasıyla 2008’de başladı ve 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla son buldu. Yani 100 yıldan az…
Geçen yüzyıla “Amerikan Asrı” da diyorlar. Ancak 20. YY’ın başında kimse bunu hayal etmiyordu. Belki Wilson hariç… Yani Amerikan Asrı’nın Woodrow Wilson, 8 Ocak 1918’de ABD Kongresi’nde 14 maddelik “Wilson Prensipleri”ni açıkladığı konuşmasıyla başladığını düşünüyorum. Amerikan Asrı’nın sonu yakın olabilir, ama daha bitmediğini görüyoruz. Yani 100 yıldan çok… Ayrıca 1900’lerin başında hiç bir düşünür ve lider, bütün Avrupa’yı dönüştüren iki büyük savaşı ile Sovyetler Birliği’ni de hesap etmemişlerdi. Bütün bu karmaşanın karşısında kendi kimliği ile durabilen bir yönetim oluşturmanın vizyonunu hayal edin…
TÜRKİYE’NİN SON ASRI 1900 YILINDA DEĞİL, 1923’TE BAŞLAMIŞTI…
Fatih Sultan Mehmet, 1453’de yeni bir çağ başlatırken, tarih yüzyılın başı değildi. Çağlar gibi devletlerin de dönüm noktaları küresel çağ tanımlamalarının yıldönümlerinde başlamaz.
Türkiye’nin de son asrı, 1900 yılında değil, 1923’te başlamıştı. Muhtemel ki 29 Ekim 2023’te bütün manşetler “dalya” diyecek. Ve kutlamalara 1 Ocak 2023’ten itibaren hemen başlayacağız. Kutlamalardan ziyade yapmamız gereken yeni asrın vizyonunu konuşmak olmalıdır. Bu yönüyle bakıldığında; 19 Mayıs 1919’da Gazi Mustafa Kemal paşanın Samsun’a ayak bastığında veya Kurucu TBMM’nin 23 Nisan 1920’de oluşturulmasıyla, hatta 1921 Anayasası ile fikri olarak Türkiye Cumhuriyeti asrı başlamış kabul edebiliriz. Hatırlamalıyız ki 1921 Anayasasında, yönetim şeklinin cumhuriyet olduğu yazılıdır.
Bu arada “dalya” tanımlaması da 100 rakamının tam karşılığı değil, belirlenen bir ölçüye geldiği her seferinde söylenen bir kelimedir. Bu kelimeyi çok duyacağız. Dalya (dahlia) isimli bir çiçek dahi var. Eğer 1900 yılı başına gidersek, Türkiye Cumhuriyeti için oluşturulan eşsiz vizyonu daha iyi anlarız.
1900 YILINDA SADECE İKİ CUMHURİYET VARDI…
1900 yılında Avrupa’da sadece iki cumhuriyet rejimi vardı: Fransa ve San Marino… Zaten Dünya genelinde de cumhuriyet ile yönetilen devlet sayısı 11 taneydi. Yüz yıl önce var olan yüzlerce devlet bugün tarih sahnesinde yoktur. 6 imparatorluk yok oldu, 3 tanesi cumhuriyet rejimine dönüştü. O dönemlerde yönetimlerde monarşi hakimdi ve yüzlerce ülkenin başında krallar, dükalar, prensler veya sultanlar hüküm sürüyordu. 1923 yılında Sovyetler Birliği’ni saymazsak, Türkiye’nin cumhuriyet rejimiyle yönetilen tek bir komşusu yoktu.
Uluslararası ilişkileri belirleyen kılıcın ucu, içeride adaleti belirleyen vicdandı… Salgın hastalıklar, yokluklar ve sanayi çağının belirsizlikleri dünyayı kaosa çevirmişti. İşte o şartlarda “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyebilmek, kadınlara oy kullanma hakkını o şartlarda düşünebilme ve hayata geçirebilmek, ne büyük saygıyı hak ediyor. Diğer devrimleri siz kıyaslayın…
İNSANLIK, HAYAL EDEMEYECEĞİ BİR REFAHA ERİŞTİ
İnsanlık bugün, 1900’lerin başında hayal edemeyeceği bir refaha erişti. Her ne kadar hala 800 milyon insan açlık tehlikesiyle karşı karşıya olsa da… Teknoloji, masallardaki gibi bir dünya oluşturdu. Google’a sorduğumuz her soruya cevap alabiliyoruz, sanal alemde uçuyoruz, denizlerin altında, dağların içinde gidebiliyoruz. Müzelerde tarihte yolculuk yapıyoruz, bütün dünyayı gezerek farklı insanları ve kültürleri tanıyoruz yine de iletişimde kör ve sağırız. Karşımızdakini anlamak istemiyoruz.
Çoğu cumhuriyet ile yönetilen 200 civarında devlet olduk ama ülke kimliklerimiz zayıfladı. Artık, dünya nüfusunun çoğunluğu doğduğu yerde yaşamıyor. Yeni küresel güçler oluştu. İnternet ve uydu yayınları, kripto paralar, çok uluslu şirketler ve dünya dışına açılım… Kontrolsüz güç ve getirisi bir kaosu yaşıyoruz. Bu kaotik bir gelecekte, yeni vizyon oluşturmanın sorumluluğunu alacaklar, Türkiye Cumhuriyeti mirasına sahip olduğunu söylemelidir.
SAĞLIK, DÜNYANIN GELECEĞİ İLE DOĞRUDAN İLGİLİ
Malum artık Dünya Ticaret Örgütü, Birleşmiş Milletler, G20, Paris Sözleşmesi, Kyoto Anlaşması yeterince etkin olamıyor. Sorunlar artmaya devam ediyor. Birbirimize kilitlenmişsek bugüne kadar olmadığı bir şekilde, bu aynı zamanda aynı kaderi paylaştığımız anlamına geliyor.
DEVLETLERİN VİZYONU, KİŞİLERİN VİZYONUNDAN EN AZ 100 YIL DAHA İLERİDE OLMALIDIR
Yeni vizyonda tüketim anlayışında yeni manifesto, çalışma şeklinde yeni yaklaşım, mülkiyet kavramında devrim ve pasaport kapsamı gibi yeni yaklaşımlar olabilir. İlk anda bunlar zihnimizi zorlayabilir. Mesela, insan esir olmak istemediği gibi işçi olmak da istemez. Blockchain teknolojisi ile çalışma hayatına bu düzenleme gelebilir. Ancak devletlerin vizyonu, kişilerin vizyonundan en az 100 yıl daha uzun ve daha ileride olmalıdır.
Kişiler şöyle düşünür: Gelecekte araba kullanmayı bırakmayı düşünemem. Devletler ise, yurttaşlar toplu taşımaya geçmeli ki ulaşım sorununu çözelim. Muhtemel ki gelecekte kişisel ulaşım araçları olmayacak. Bunun gibi yukarıda sayılan konularda da hayallerimizin ötesinde düzenlemeler yer alacak.
İnsanın düşünce sisteminin hayal kurma, bilinçli olma, rüya görme kabiliyeti gibi en derin yönleri vardır. Diğer bir ihtimal ise; sosyal dönüşümlerin aynı şekilde kültürümüzün de oluşmasını sağlayan insanın düşünce kodlarını da değiştirmiş olmasıdır. Vizyon oluştururken bu ikilemi göz önünde bulundurmak gerekir.
EKONOMİ, GÜÇLÜ BİR TOPLUMSAL DİNAMİZMDİR
Malum, ekonomi güçlü bir toplumsal dinamizmdir. Gündemde ekonominin yavaşlaması çok konuşuluyor ve uzun bir yavaşlama süreci başladığı görülüyor. Ekonomik büyümeyi sağlama ve sürdürebilme gücümüz yeni çağın en büyük sınavlarından biri olabilir. Tabii ki başka zorluklar da var; sağlık hizmetleri, hastalıkların getirdiği yükler, salgınlar, çevre ile ilgili zorluklar ve tabii ki radikal terörizm. Yine de, ekonomik büyüme sorununu gerçekten çözmeyi başarmamız, bahsettiğim sorunları çözmede bize çok yardımcı olacaktır. Şimdilik çözüm görünmüyor. Daha da önemlisi, ekonomik büyüme meselesini halletmeden ve sürdürülebilir, uzun dönemli ekonomik büyüme sağlamadan, bugün dünyaya hâkim olmaya devam eden sağlık hizmetleri, eğitim veya ekonomik kalkınma gibi görünüşte zorlu sorunlara eğilemeyeceğiz.
GELECEK ASIR, VİZYONU KURMAKLA YAKIN İLİŞKİLİDİR
Dünyadaki ekonomik büyüme sorunlarını, dogmatik ve gereksiz yere ideolojik davranarak çözmeye çalışmaya devam edemeyiz. Sürdürülebilir, uzun dönemli ekonomik büyümeyi sağlamak ve bugün dünyanın başına bela olan zorlukları ve sosyal sorunları çözmek için neyin işe yarayacağı ile ilgili daha açık fikirli olmamız gerek. Konu gelecek asır vizyonu kurmakla yakın ilişkilidir. İdeolojiler çağının sonu mu? Emareler var ama bilemiyoruz… Bilecek olan kamusal sağduyudur. Sadece ideolojiler değil, küresel olarak topyekün bir dönüşüm sancısı var. O sebeple yazının başından itibaren illa “vizyon” dememin amacı budur.
Türkiye Cumhuriyeti, 100 yıl önce kurulduğunda, bulunduğu çağın ötesinde bir vizyon oluşturmuştu. Bunun için Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına ne kadar minnettar olsak azdır. Şimdi yeni bir asrın başında bu güzel mirasın devamı için zihnimizle, bilgimizle ve birlikteliğimizle geleceğe odaklamak zorundayız…
Nice 100 yıllara Türkiye’m…
Zuhal Mansfield
TMG Dış Ticaret Madencilik Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı
mansfield@turcomoney.com
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İsim *
Email *
Bir dahaki sefere yorum yaptığımda kullanılmak üzere adımı, e-posta adresimi ve web site adresimi bu tarayıcıya kaydet.
Δ
Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.