Son Haberler

“Zurich Grubu, Türkiye’de fırsat ve gelecek görüyor”

– Turcomoney Dergisi’nin CEO Sohbetleri Toplantısı’nın geçen ayki konuğu sigortacılık sektörünün önde gelen isimlerinden Zurich Yaşam ve Emeklilik Genel Müdürü Atilla Benli’ydi. Sigortacılık sektöründeki gelişmeleri değerlendiren Benli, Zurich Yaşam ve Emeklilik’le ilgili bilgiler verdi, Turcomoney yazarlarının ve konukların sorularını yanıtladı…

-Türkiye’de, bankacılık aktifleri toplam finansal aktiflerin yüzde 90’ını oluştururken, sigorta, reasürans ve emeklilik şirketlerinin payı yaklaşık yüzde 5 seviyesinde. Avrupa Birliği’nde ise sigorta sektörünün toplam aktif büyüklüğü, GSYH’nin yüzde 70’inin üzerinde bir orana sahip. -Türkiye Sigorta Birliği (TSB) verilerine göre, Türkiye’de sigorta sektörünün toplam aktif büyüklüğü GSYH’nin yalnızca yüzde 5’i düzeyinde.

-Türk sigortacılık sektörü, prim üretimi açısından başarılı bir performans sergiledi. Öyle ki, 2023 yılının ilk 10 ayında 370 milyar TL prim üretimi gerçekleştirilirken, 2024 yılının aynı döneminde bu rakam yaklaşık %73 artışla 641 milyar TL’ye ulaştı. Hayat dışı sigorta prim üretimi %73 artarak 562 milyar TL’ye, hayat sigortası prim üretimi ise %75 artışla 79 milyar TL’ye yükseldi.

-Hayat dışı sigorta sektöründe reel büyüme %16,3, hayat sigortasında ise %18 seviyesinde gerçekleşti. Tüm sektörün toplam reel büyümesi ise %16,5 oldu. Sektörün bilanço dönemi net kârı, geçen yılın aynı dönemine göre %74 artışla 81,6 milyar TL’ye ulaştı. Özsermaye, %96 artış göstererek 248 milyar TL’ye çıkarken, sektörün toplam aktif büyüklüğü de %69 artarak 2 trilyon 88 milyar TL’yi aştı.

-2023 yıl sonu itibarıyla dünya genelinde sigorta prim üretimi yaklaşık 7,2 trilyon ABD doları seviyesinde gerçekleşti. Bu üretimin yaklaşık %50’si Amerika kıtasından, %25’i Avrupa, Orta Doğu ve Afrika (EMEA) ülkelerinden, kalan %25’i ise Asya-Pasifik ülkelerinden geldi.

-Swiss Re’nin 2023 yılı verilerine göre, Türkiye’nin küresel prim üretimindeki payı yaklaşık %0,26 seviyesinde. Dünya genelinde sigorta penetrasyon oranı 2023 itibarıyla hayat dışı branşlarda %4,2, hayat sigortasında %2,9 ve toplamda %7 olarak kaydedildi. Türkiye’de ise penetrasyon oranı hayat dışı branşlarda %1,5, hayat sigortasında %0,2 ve toplamda %1,7 seviyesinde kaldı.

-IMF verilerine göre, 2023 itibarıyla 1,024 trilyon dolarlık GSYH ile dünyanın 17. büyük ekonomisi olan Türkiye, penetrasyon oranında 55. sırada yer alıyor. Yani sigorta sektöründe büyüme potansiyelinin yüksek. Türkiye’de toplam 70 hayat dışı sigorta şirketi faaliyet gösteriyor. 2024 yılının ilk 9 ayındaki üretim rakamlarına göre, hayat dışı segmentte pazar payı %1’in altında olan yaklaşık 50 şirket bulunuyor.

-Zurich Grubu, Türkiye’yi yatırım yapılacak öncelikli ülkeler arasında konumlandırıyor. Bu kapsamda, 2024 yılında Mapfre Yaşam A.Ş.’yi satın aldık ve NN Hayat ve Emeklilik’in satın alım sürecini başlattık. Şu anda yasal onay sürecini bekliyoruz. Ayrıca, bir banka ile dağıtım kanalı anlaşmasını imzalamak üzereyiz ve dijital bir banka ile görüşmelerimizi sürdürüyoruz.

HAYREDDİN TURAN

Turcomoney Dergisi’nin CEO Sohbetleri Toplantısı’nın Kasım ayındaki konuğu Zurich Yaşam ve Emeklilik CEO’su Atilla Benli’ydi. Sigortacılık sektöründeki en son gelişmeleri değerlendiren Benli, Turcomoney yazarlarının ve konukların sorularını yanıtladı. Zurich Grubu olarak Türkiye’yi yatırım yapılacak bir ülke olarak gördüklerini belirten Benli, Zurich Yaşam ve Emeklilik olarak büyüme stratejimiz var. Bunun ilk adımını bu yıl Mapfre Yaşam A.Ş.’yi satın alarak attık. Bu satın almadan sonra Zurich Yaşam ve Emeklilik olarak bireysel emeklilik lisansını da aldık. Şu anda da NN Hayat ve Emeklilik A.Ş.’yi bünyemize katmak için gerekli onay sürecini bekliyoruz.” dedi.

Toplantıda Turcomoney yazarları Prof. Dr. Kenan Aydın, Gürdoğan Yurtsever, Murat Sungur Bursa, Dr. Gürman Tevfik, Kamil Kazım Sarı ile Esenyurt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Özdemir, Esenyurt Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Dinçer Atlı, Happy Center Marketleri CEO’su Yavuz Altun, İstinye Ünversitesi Öğretim Üyesi Dr. Çağlar Güngördü, Turcomoney Yazı İşleri Müdürü Hayreddin Turan ve çok sayıda konuk, deneyimlerini paylaştı, soruları ve değerlendirmeleriyle katkıda bulundu.

WOW İstanbul Hotel’de düzenlenen Turcomoney CEO Sohbetleri Toplantısı’nın  moderatörlüğünü K Medya Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Kazım Kılınç yaptı.

İşte Turcomoney yazarları ve katılımcı konukların soruları, işte Zurich Yaşam ve Emeklilik CEO’su Atilla Benli’nin yanıtları…

DR. KAZIM KILINÇ – Turcomoney’ın değerli yazarları, değerli konuklar hoş geldiniz. Bugün değerli konuğumuz, sigortacılık sektörünün önde gelen isimlerinden, Zurich Yaşam ve Emeklilik Genel Müdürü Sayın Atilla Benli, siz değerli yazarlarımızın ve konuklarımızın sorularını yanıtlayacak. Zurich Sigorta Grubu dünyanın en eski sigorta şirketlerinden biri. 150 yıllık geçmişi var. Dünyanın 200’e yakın ülkesinde faaliyet gösteren bir şirket. Atilla Bey, isterseniz siz önce dünyada ve Türkiye’de sigortacılık sektöründeki gelişmeleri değerlendirin, sonra Zurich Yaşam ve Emeklilik’i anlatın. Şirketiniz Türkiye pazarına ne zaman girdi? Hangi çalışmaları yapıyorsunuz? Şirketin pazardaki konumu nedir? Bu konuları anlatın lütfen. Sonra yazarlarımızın ve konuklarımızın sorularına geçelim. Buyurun Atilla Bey.

ATİLLA BENLİ – Öncelikle Kazım Bey’e ve tüm ekibine teşekkür ediyorum. İki yıl önce, Ramazan ayında yine buradaydık, bu güzel organizasyonda buluşmuştuk. Şimdi beni tekrar Turcomoney CEO Sohbetleri gibi değerli bir etkinliğe davet ettiğiniz için ayrıca minnettarım. Bugün önce sigorta sektörüne dair genel bir değerlendirme yapacağım, ardından Zurich Yaşam ve Emeklilik’ten biraz bahsetmek istiyorum. Türkiye’de finans sektörü en temelde bankacılık, sigortacılık ve sermaye piyasalarından oluşuyor. Ancak aktif büyüklük açısından bankacılık sektörünün ağırlığı var. Tüm finansal aktifler içinde bankacılık aktiflerinin ağırlığı yüzde 90. Sigorta, reasürans ve emeklilik şirketlerinin ağırlığı ise yüzde 5 civarında. AB’de sigorta sektörünün toplam aktif büyüklüğü, GSYH’nin yüzde 70’inin üzerinde. Türkiye Sigorta Birliği (TSB)’nin verilerine göre Türkiye’de sigorta sektörünün toplam aktif büyüklüğü, GSYH’nin yüzde 5’i düzeyinde(TSB). Bu veri, AB ile kıyaslandığında, Türkiye’de sigortacılık sektörünün finansal piyasadaki konumunu ortaya koyması açısından önemli.

SİGORTACILIK SEKTÖRÜ BU YILIN İLK 10 AYINDA 641 MİLYAR TL PRİM ÜRETİMİ GERÇEKLEŞTİRDİ

-Türk sigortacılık sektöründe, 2023 yılının ilk 10 ayında 370 milyar TL prim üretimi gerçekleştirildi. 2024 yılının aynı döneminde ise prim üretimi yaklaşık %73 lük artışla 641 milyar TL’ye yükseldi. Hayat dışı sigorta üretimi %73 artarak 562 milyar TL’ye; hayat prim üretimi ise yüzde 75 artarak 79 Milyar TL’ye yükseldi.

-Reel büyümeye oranlarına baktığımızda, hayat dışının reel büyümesi yüzde 16,3; hayat sigortası tarafının reel büyümesi ise yüzde 18 oldu. Tüm sektörün reel büyümesi ise yüzde 16,5 olarak gerçekleşti.

– Kârlılık açısından da dikkat çekici sonuçlar elde edildi. Sektörün bilanço dönemi net kârı, geçen yılın aynı dönemine göre %74 artarak 81,6 milyar TL’ye ulaştı. Özsermaye, %96 oranında bir artışla 248 milyar TL’ye çıkarken, sektörün toplam aktif büyüklüğü de %69 artış göstererek 2 trilyon 88 milyar TL’yi aştı.

Bu rakamlar kısa vadeli üretim ve karlılık sonuçları. Türkiye’de sigorta sektörünün mevcut durumunu analiz edebilmek için, müsadenizle, daha yapısal konulara ve ülke kıyaslamalarına değinmek isterim.

TÜM DÜNYADA SİGORTA PRİM ÜRETİMİ 7,2 TRİLYON ABD DOLARI SEVİYESİNDE GERÇEKLEŞTİ

2023 yıl sonu itibarıyla, tüm dünyada sigorta prim üretimi yaklaşık 7,2 trilyon ABD doları seviyesinde gerçekleşti. Bu üretimin yaklaşık yüzde 50’si Amerika kıtasından, yüzde 25’i Avrupa, Orta Doğu ve Afrika (EMEA) ülkelerinden, kalan yüzde 25’i ise Asya-Pasifik ülkelerinden geliyor. Swiss Re’nin 2023 yılı verilerine göre Türkiye’nin tüm dünyada üretilen prim üretiminden aldığı pay ise yaklaşık yüzde 0,26 seviyesinde.

Toplam prim üretiminin milli gelire bölünmesi ile bulunan ve sigortacılık sektörünün en temel göstergesi olan penetrasyon oranı, bize Türkiye’yi diğer ülkelerle kıyaslama imkanı sunuyor. 2023 yılı itibarıyla dünya genelinde penetrasyon oranı hayat dışında yüzde 4,2; hayat branşında yüzde 2,9; toplam da ise yüzde 7’dir. Türkiye’de ise penetrasyon oranı hayat dışında yüzde 1,5, hayat branşında yüzde 0,2, toplamda ise yüzde 1,7’dir.

DR. GÜRMAN TEVFİK – Bu oranlar emeklilikle hariç değil mi?

ATİLLA BENLİ – Evet, emeklilik hariç. Emeklilikte de çok farklı bir durum yok. Genel olarak hayat ve hayat dışı sigorta branşlarını birlikte ele aldığımızda, toplam penetrasyon oranımız %1,7 seviyesinde.

TÜRKİYE, PENETRASYON ORANINDA 55. SIRADA

Türkiye, bu penetrasyon oranları ile mevcut ekonomik büyüme rakamlarının gerisinde. IMF verilerine göre Türkiye 2023 itibariyle 1,024 trilyon Amerikan dolarlık GSYH’sı ile dünyanın 17’nci büyük ekonomisi olmasına karşın,  penetrasyon oranında  55. sırada yer alarak sigorta potansiyelinin gerisinde kaldı.

Ekonomik büyüme ile sigorta sektörü arasındaki yakın ilişki var. Ekonomik büyümenin hızlanması, sigortalanabilecek mal ve hizmet miktarını artırdığından, prim üretimi üzerinde olumlu etki yapar. Ekonomik büyüme ile prim üretimi arasındaki korelasyon yüzde 90’ın üzerinde. Ancak bu tespit şu anlama gelmemeli: “Ekonomi büyürse, sigortacılık büyür; ekonomi büyümezse sigortacılık yerinde sayar.” Biraz önceki rakamlar, penetrasyon oranlarının ekonomik büyümenin gerisinde kaldığını açıkça gösteriyordu. Bu da bizi “sigorta açığı” kavramına götürüyor. Sigorta açığı, bireylerin, işletmelerin veya toplumların sahip olması gereken sigorta koruması ile mevcut sigorta kapsamı arasındaki farkı ifade ediyor. Başka bir deyişle, sigorta açığı, sigortayla korunmayan risklerin parasal değerini gösterir.

TÜRKİYE, DÜNYADA HEM HAYAT HEM DE HAYAT DIŞI SİGORTADA POTANSİYELİ EN YÜKSEK 7’NCİ ÜLKE

Her yıl Mapfre Global tarafından hazırlanan ‘Küresel Sigorta İndeks Raporu” ülkeler açısından sigorta açığını izliyor.  Endekse göre Türkiye, dünyada hem hayat hem de hayat dışında sigorta potansiyeli en yüksek 7’nci ülke, yani en yüksek sigorta açığına sahip ülkelerden birisi.

Sigorta açığına paralel olarak, Türkiye’de sigorta sektöründe önemli yapısal sonuçlar var. “Yapısal sorun” değil, “yapısal sonuç” demeyi tercih ediyorum. Bunlardan birisi, sektörde ürün yoğunlaşması çok yüksek. Hayat dışı sigorta prim üretiminin yüzde 90’ı 5 adet branşta toplanıyor. Trafik sigortasının ve kaskonun ağırlığı yüzde 45 seviyesinde. Aynı durum hayat tarafı için de geçerli. Kredi bağlantılı hayat sigortalarının ağırlığı, toplam hayat üretiminin yaklaşık yüzde 60’ı civarında.

ZURICH GRUBU, TÜRKİYE’Yİ YATIRIM YAPILACAK ÜLKELER ARASINDA GÖRÜYOR

Türkiye sigorta sektöründe ürünler açısından ciddi bir konsolidasyon (yoğunlaşma) gözlemlenirken, şirket sayısının fazlalığı sektörde belirgin bir fragmentasyona (parçalanmaya) işaret ediyor. Türkiye’de toplam 70 adet sigorta şirketi hayat dışı alanında faaliyet gösteriyor. 2024 yılı 9 aylık üretimler baz alındığında hayat dışı tarafta pazar payı %1’in altında olan yaklaşık 50 adet şirket var. Bu da sektörde ölçek ekonomisi imkanlarından faydalanmayı zorlaştırıyor.  Sigorta sektörünün son dönemdeki olumlu iklimine karşın, bu parçalı yapı nedeniyle bazı şirketlerin sermaye yeterliliğinde sorun yaşaması, sigortalı hak ve menfaatini dikkate alarak, SEDDK’nın devreye girmesini ve bazı önlemler almasını  zorunlu hale getiriyor. Bununla birlikte Türkiye’de sigorta bilincinin ve sigorta okur yazarlığının düşük olması da önemli bir etken. Sigorta sektörüne olan güven ve farkındalığın yetersizliği, sigorta bilincinin gelişmesini engelleyen önemli faktörler arasında.

Sektörün bir diğer önemli odağı dijitalleşme. Yüksek rekabet ortamında dijital kanallarda var olmak kaçınılmaz.  Hem şirket süreçlerinde hem de satış süreçlerinde dijitalleşmeye yönelik atılacak çok adım var. 2024 yılının ilk 9 ayında toplam sigorta üretiminin %4’ü dijital diyebileceğimiz kanallarla yapılmış durumda.

NN HAYAT VE EMEKLİLİK A.Ş.’Yİ BÜNYEMİZE KATMAK İÇİN ONAY SÜRECİNİ BEKLİYORUZ

Zurich Grubu, tüm bu sigorta ve tasarruf açığı kavramlarını değerlendirdiğinde esasında sigorta ve emeklilik sektörlerinin Türkiye’deki potansiyelini önemsiyor ve Türkiye’ye yatırım yapılacak ülkeler arasında görüyor. Nitekim yatırımlarımızı genişletmeye başladık. 2024 yılında, çok kısa bir süre önce Mapfre Yaşam A.Ş.’yi satın aldık. Şirketin satın alımı sonrası baZurich Yaşam ve Emeklilik olarak bireysel emeklilik lisansını da aldık. Uluslararası bilgi birikimimizi müşterilerimizin ihtiyaçlarıyla tüm hayat ve emeklilik alanlarında buluşturuyoruz. Şu anda da NN Hayat ve Emeklilik A.Ş.’yi bünyemize katmak için gerekli onay sürecini bekliyoruz. Bu satın alma, Zurich Grubu’nun Türkiye’deki varlığını ve sektördeki etkisini güçlendirecek ve müşterilerimize daha geniş kapsamlı çözümler sunmamıza olanak tanıyacak.

TAMAMLAYICI SAĞLIK SİGORTALI SAYISI 4,2 MİLYONA ÇIKTI

Ben, sektörün büyüme potansiyelinin yani sigorta açığının kapatılmasının, Türk ekonomisinin büyüklüğünü desteklemekten, sektörel ihtiyaçlar ile kişilerin taleplerini karşılamaktan ve sigorta bilincinin artırılmasından geçtiğini düşünüyorum. Örneğin, tamamlayıcı sağlık sigortasında 2020 yılında 1,5 milyon sigortalı varken, 2023 yıl sonunda 4,2 milyon sigortalıya ulaşıldı. Demek ki, kişilerin taleplerine uygun ürünler çıkarıldığında sektörün gelişim göstermemesi ve sigorta açığının kapatılmaması için bir neden yok. Bu çerçevede, finansal sigortalar, katılım sigortacılığı, dijital sağlık ürünleri, yaşlı bakım sigortası, embedded yani gömülü sigorta, yenilikçi hayat sigortası ürünleri ve doğal afet sigortalarının çeşitlendirilmesi alanlarında yüksek potansiyel olduğunu söyleyebilirim.

DR. KAZIM KILINÇ – Emeklilikte de şimdi benzeri çalışmalar yapılıyor, tamamlayıcı emeklilik sistemi üzerinde duruluyor…

BES FONLARINDA BİRİKEN TUTAR 1 TRİLYON TL’YE ULAŞTI

ATİLLA BENLİ –Evet, tamamlayıcı emeklilik sistemi de masada. Ona ayrı bir parantez açacağım. Müsaade ederseniz BES sistemine yönelik genel değerlendirmelerle devam edeyim.  Kamu tarafından BES sistemi, tasarruf ve birikim için en önemli araçlar arasında görülse de, tablo arzu edilen düzeyin gerisinde. OECD ülkelerinde özel emeklilik fonlarının GSYH’ye oranı %60 civarında iken, ülkemizde BES fonlarının GSYH içindeki payı %3 düzeyinde.

2013 yılında devlet desteğinin gelmesiyle birlikte, bireysel emeklilik sistemi ciddi bir ivme yakaladı. 15 Kasım itibarıyla BES fonlarında biriken tutar 1 trilyon TL’ye ulaştı. Ülke ekonomisinin büyüklüğünün yanında henüz arzu edilen rakamlara ulaşamayan BES sisteminde bazı yapısal sorunlara dikkat çekmek gerekiyor. Bu yapısal sorunlardan en göze çarpanı, sistemde ortalama kalış süresinin oldukça kısa olması. KPMG’nin araştırmalarına göre sistemdeki sözleşmelerin ortalama kıdemi 3,1 yıl. Emeklilik yaşının 10 yıl sistemde kalma koşuluyla 56 yaş olması dikkate alındığında, bu 3,1 yıllık süre oldukça düşük.  Benzer bir diğer örnek, sözleşme yaşam süresi üzerinden verilebilir. Buna göre, 2023 yılında sistemden ayrılan yaklaşık 1 milyon adet sözleşmenin yüzde 10’unun yaşam süresi 120 ayın üzerinde.

2024 YILINDA 2 MİLYONA YAKIN BES SÖZLEŞMESİ YÜRÜRLÜĞE GİRDİ, AMA 1 MİLYON SÖZLEŞME SONA ERDİRİLDİ

Bir diğer yapısal sorun, sisteme giren sözleşmelerin yarısından fazlası kadar sistemden çıkışın yaşanması. Örneğin, 2024 yılında toplamda 2 milyona yakın BES sözleşmesi yürürlüğe girmesine karşın yaklaşık 1 milyon sözleşme ise sonlandırıldı .Bir diğer husus, 2024 yılı Kasım verilerine göre, sözleşme başına ortalama fon tutarının yaklaşık 86 bin TL olmasıdır. Bu gerçekten düşük bir tutar. BES’te emekliliği hak eden, ancak maaş alabilmek için anlamlı bir birikime ulaşamamış önemli sayıda ve her yıl artan bir katılımcı kitlesi bulunuyor. Ayrıca, sonlanan sözleşmelerin sonlanma nedenlerine bakıldığında, sadece yüzde 6’sının emeklilik nedeniyle sistemden çıkış olduğu görülüyor. Dolayısıyla, sistemde kalış süresi çok kısa, emeklilik ile sonlanma oranı çok düşük,  ve sözleşme başına ortalama fon tutarı potansiyelin gerisinde. 10 yıl sistemde kalma ve 56 yaşını doldurma koşulu ile sistemden emekli olma hakkı kazanıp emekli olanların (sistemde devam edenler değil) yaklaşık yüzde 95’i emeklilik gelir planı yerine toplu para alarak sistemden ayrılıyorlar. Bu tarz yapısal sorunların sonuçlarına yönelik verileri genişletmek mümkün. Ancak bu noktada teşhise yönelik önlemlerden bahsetmek daha doğru olur.

BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİ (BES) NASIL BÜYÜTÜLEBİLİR?

2024 Kasım itibarıyla BES sisteminde biriken 1 trilyon TL’lik tutar bir başarı olarak görülebilir. Ancak bu tutarın sistemin sahip olduğu büyük potansiyele göre yetersiz kaldığı da bir gerçek. Bu çerçevede, sistemin büyütülmesine yönelik önerileri iki noktada toplamak mümkün;

-Birincisi, sistemin katılımcılar nezdinde somutlaştırılması

-İkincisi ise sisteme yönelik tamamlayıcı reform hamlelerinin yapılması

Kişilerin sistemde düşük kalış süresi ve düşük ortalama birikim tutarı dikkate alındığında, kişilerin belirli birikim ihtiyaçları ve hayallerine yönelik BES sisteminin hayat döngüsünde daha aktif yer alacak şekilde yeni ürün paketlerine ihtiyaç olduğu görülüyor. Bu ürün paketlerinin tasarlanmasında hayat sigortası ile bütünleşik bes ürünlerinin dizaynı faydalı olacaktır.

Kişilerin yaşam döngüsü dikkate alındığında, 18 yaş altı BES sistemine dahil olan ebeveynler, genellikle çocuklarının geleceği için önemli dönüm noktalarını planlamak istiyor. Çocuklarının üniversite eğitimi, evlilik veya iş kurma gibi kritik anlar, ebeveynler için titizlikle değerlendirilen süreçler arasında yer alıyor. Benzer şekilde, işe yeni başlayan bir gencin ev sahibi olma isteği, dünyayı gezmek isteyen bir bireyin hayali ya da hac ve umre ziyaretleri için birikim yapmayı hedefleyen kişilerin arzuları, BES sisteminde ortak bir çerçevede buluşuyor.

Bu bağlamda, BES’in ürün tasarımı ve satış süreçleri, bu hayalleri bir gelecek planına dönüştürmek açısından büyük önem taşıyor. Soyut bir kavram olarak algılanan BES, kişilerin hayallerini gerçekleştirmelerine olanak sağlayarak daha somut ve heyecan verici bir zemine oturuyor. Ancak burada asıl sorumluluk, düzenleyici otoriteden ziyade, bireylerin hayat döngüsüne dokunarak onların arzu ve hayallerini harekete geçirme görevini üstlenen şirketlere düşüyor.

Devlet, yüzde 30 gibi cömert bir katkı oranı ve ihtiyaç duyulduğunda yapılan mevzuat değişiklikleri ile üzerine düşeni yerine getirmeye çalışıyor. Ancak BES’in potansiyelini tam anlamıyla ortaya koyması, şirketlerin bireylerin bu hayalleri ile sistemin sunduklarını başarılı bir şekilde birleştirmesine bağlı.

SİSTEMDE ÇOK ÖNEMLİ REFORMLAR GERÇEKLEŞTİRİLDİ

Sistemin büyütülmesine yönelik bir diğer başlık tamamlayıcı emeklilik reformu başta olmak üzere reform adımlarının devamı. 2001 Yılında çıkan BES Kanunu sonrasında sistemde çok önemli reform hamleleri gerçekleştirildi. 2013 yılında devlet desteğinin gelmesi, 2017 yılında OKS’nin devreye alınması, 2021 yılında 18 yaş altı için de sisteme giriş izninin verilmesi, katılımcıların BEFAS üzerinden sunulan diğer emeklilik şirketlerinin fonlarının alım satımını yapmasına imkan tanınması ve kısmi çekiş ve birikimlerin temlik edilebilmesi gibi 2022 reform hamleleri ilk akla gelen kritik hamleler.

Özetle; 86 bin liralık bir fon büyüklüğüne sahip bir sözleşmeye SGK gibi ömür boyu bir maaş bağlama, ömür boyu olmasın hadi 5 yıl, 10 yıl süreyle kayda değer bir maaş bağlama olanağı yok. Dolayısıyla tamamlayıcı emeklilik sistemiyle de birikecek fon artı bireysel emeklilik sistemi ve bunu şimdilerde gündemde olan yatırım fonlu hayat sigortaları, birikimli hayat sigortalarını birbiriyle ekleyerek oluşacak birikmiş fon üzerinden ancak anlamlı ikinci SGK gibi bir maaş bağlanabilir

DR. GÜRMAN TEVFİK – Ona bir çözüm olarak ne gibi bir alternatif sunuluyor?

ATİLLA BENLİ – Gelir sigortası var. BES’ten emekli olan katılımcılar gelir sigortası ile aylık veya dönemsel maaş alabiliyorlar. Ancak ortalam fon büyüklüğünün 86 bin lira olduğu düşünülürse aylık gelir tutarı düşük kalıyor. Katılımcılar da mevcut rakamları düşük buldukları için emeklilik döneminde gelir sigortası yerine toplu para ile sistemden çıkışı tercih ediyorlar.

HAYAT-SAĞLIK VE EMEKLİLİK ÜÇGENİNDE REFORM HAREKETLERİNİN DEVAMINI BEKLİYORUZ

Orta gelir seviyesindeyken yaşlanan bir nüfusa sahibiz. Bu tespit üzerinden hayat-sağlık ve emeklilik üçgeninde reform hareketlerinin devamını bekliyoruz. Tamamlayıcı emeklilik sisteminden çekinmemek gerekiyor. İşçi ve işverenlerin tereddütlerini dikkate alarak bir sistem kurgulanması tabi ki önemli. Dünyada emeklilik sistemleri genellikle üç basamaklı bir yapı halinde tanımlanıyor. Birinci basamak kamu emeklilik sistemi iken, üçüncü basamak bireysel emeklilik sistemi. Türkiye’de eksik olan halka, işveren destekli ikinci basamak emeklilik sistemi. Avrupa ve ABD gibi ülkelerde bu tür işyeri emeklilik planları oldukça yaygın ve çalışanların emeklilik güvenliğini güçlendiren önemli bir unsur. İkinci basamağın Türkiye’de uygulanması, emeklilik gelirlerini çeşitlendirecek ve çalışanların daha güçlü bir finansal güvenceye sahip olmalarını sağlayacak. Bu nedenle, Türkiye’de işveren katkılı emeklilik planlarının geliştirilmesini ve yaygınlaştırılmasını sektörde önemli bir gelişim alanı olarak değerlendiriyoruz.

PROF. DR. KENAN AYDIN – Biraz önce insanların önceden tespit edilen süreyi beklemeden sistemden çıktığını söylediniz. Benim yaştaki insanların yaşadığı travmalar var. Mesela ben memuriyete başladım. Memur Yardımlaşma Kurumu (MEYAK) vardı. Yıllarca para yatırdık. Sonra dediler ki, “Bu iş yürümüyor. Alın paralarınızı çıkın.” Oradan da çıktık. Yani Türkiye’de yaşanan bir travma var. Güven sorunu mudur bu? Trafik sigortası zorunlu olduğu için insanlar Türkiye’de arabasının sigortasını yaptırıyor. Kasko yaptıranların sayısı ise düştü. Bunlar neden oluyor? Sebebi kültür müdür?       

SDDK, RİSKLİ BİR DURUM OLDUĞUNDA HEMEN MÜDAHELE EDİYOR

ATİLLA BENLİ – Bu durum aslında finansal okur yazarlıkla ilgili. Finansal okur yazarlığın düşük olması sebebiyle sigorta algısı ve bilgisi de çok fazla olamıyor. Burada vatandaştan daha çok sektöre ve kamuya iş düşüyor. Sizin verdiğiniz örneklerle bugünü karşılaştırıp iyi anlatmamız lazım. Bir kere Takasbank’ta herkes, kendi hesabına her gün girip hesaplarını görebiliyor. Yani bu fonlardaki tutarların başka bir alanda kullanılması yasal olarak mümkün değil. Herkesin kendi kişisel hesabı var. Onun yanında Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SDDK) gibi bağımsız bir düzenleyici denetleyici kurum kuruldu. SEDDK, sadece sigorta ve emeklilik şirketlerini denetliyor. Onların karşılıklarının ve gelecekte sigortalıya olan taahhütlerininde bir zafiyet varsa anında müdahale edip riski geleceğe taşımadan mevcut taahhütlerini karşılayacak şekilde o fonu donduruyor. Böyle bir hızlı olanak var.

DR. GÜRMAN TEVFİK – Onun dışında bireysel emekliliğin ne kadar güvenli bir şey olduğunu anlatmanız lazım. Çünkü o, diğerlerine benzeyen bir model değil. Bireysel emeklilik, yatırım fonlarına dayanan bir sistem. Yatırım fonları mevzuatı o kadar katı bir mevzuat ki, bir yatırım fonunun battığını hiç duydunuz mu? Banka battı diye duymuşsunuzdur. Yatırım fonlarının batması mümkün değil. Yatırım fonunun mal varlığı da haczedilemez. Dokunamazsınız. Sizin payınız sizin adınıza kayıtlanır. 100 tane payınız var. Sizin adınıza kayıtlanır. O artarsa, sizin geliriniz de artar. Yatırım fonunu yöneten ve kuran ayrıdır. Kuranlar, emeklilik şirketleri. Yöneten bir portföy yönetim şirketi. Dolayısıyla yatırım ayağını SPK düzenliyor. Diğer tarafını yeni kurulan SDDK düzenliyor. DDK’nın muadili. Dolayısıyla bir güvence var.

ATİLLA BENLİ – Kenan Hoca’mın söylediği şey aslında güvensizlikten kaynaklanıyor. Şöyle bir durum var. Bireysel Emeklilik Sistemi, 2001 yılında kuruldu. 2003 yılında ve sonrasında bazı gelişmeler oldu. 2013 yılında ise devlet katkısı çıktı. Devlet dedi ki, “Ben 100 lirana, 25 lira veriyorum ve devlet katkısını da senin hesabına yatırıyorum”. Böylece bugüne geldik. Sonra enflasyon yükseldi, kur sıkıntısı oldu. Herkes, “devlet katkısını azaltacak, devlet katkısını kapatacak” diyordu. Ama ne oldu? Devlet 5 puan daha ilave yaptı, yüzde 30’a çıkarttı. Ayrıca Otomatik Katılım Sistemi (OKS) çıktı. Devlet dedi ki, “OKS’ye de %30 veriyorum.” Bir de bunlar fonlarda çok iyi anlattığınızda çok sıkı denetlenmiş bir yapıda profesyonel olarak yönetiliyor. Yani kişiler bu fonu kendileri amatörce yönetmiyorlar. Geçtiğimiz dönemde OKS fonlarının getirilerinde de %60-70 getiri ve büyüme kaydedildi. Yani vatandaşlar için tasarruf ve yatırım anlamında en doğru ve en güvenli yer bireysel emeklilik sistemi oldu. Şimdi de tamamlayıcı emeklilik sistemiyle ikinci bir emeklilik imkanı daha getirmeye çalışılıyor. Hayat sigortalarında da vergi tarafından teşvikler konuşuluyor. Zaten önceden vardı. Şimdi de var aslında risk sigortaları için. Yatırım biriktirilen taraflara yine teşvikle devam ediyor.

PROF. DR. SÜLEYMAN ÖZDEMİR – Bunun devlete faydası nedir?

MARAŞ DEPREMİNDE RİSKİ DEVREDEBİLSEYDİK 100 MİLYAR DOLAR DEĞİL, 40 MİLYAR DOLAR OLURDU

ATİLLA BENLİ – Fonlarla birlikte borsayı düşünün. Orada milyonlarca yatırımcı var. Düzenli olarak alım yapan bir trilyon lira para var. Her an herkesten bir para alınıyor. Oradaki fonunun hareketine göre volatiliteyi azaltıyor. Bu anlamda fiyatların dengesine de, ekonomideki dalgalanmaya da bir sübap teşkil ediyor. Rakam 1 trilyon ama o zaman sıfırdı. Bu 1 trilyonun olması gerekiyor 100 trilyon. 100 trilyon olursa çok daha büyük bir katkısı olacak. Risk tarafına baktığımız zaman da, riski biz dışarıya transfer ediyoruz. Yani Maraş depremini örnek vereyim. Orada sigortalılık oranımız, penetrasyonumuz düşük olduğu için biz sigorta sektörü olarak 2 milyar dolar civarında ödeme yaptık. Ama oranın devlete maliyeti 100 milyar doları geçti. Eğer biz o bölgedeki sigortalanabilir menfaatleri sigortalayabilseydik ve o riski reasürörlere devredebilseydik, devletin üzerindeki risk, dünya standartlarıyla söylüyorum, %40 olurdu. Yani 100 milyar doların 40 milyar doları reasürörlerden  karşılanmış olurdu.

PROF. DR. SÜLEYMAN ÖZDEMİR – Sonuç olarak tabii ki devletin üzerindeki yükü azaltıyor. Devlet o can suyunu verirken katlanıyor, katlanmak zorunda kalıyor.

ATİLLA BENLİ – Kamudan en önemli beklentilerden birisi de Avrupa’da ve dünyada çok birikim yapılan tasarruf ürünlerinde uzun vadeli getirisi olan 20 yıllık, 30 yıllık bonolar. Onlar olmadığı ve sigorta şirketleri de sermayeleriyle orantılı işlem yapabildikleri için hedge edemiyorlar. Ama bu sorun çözülecek, o yola girildi artık. Bugün olmazsa yarın çözülecek. Belki biz göremeyiz, ama bizim çocuklarımız görecek. Avrasya Tüneli’nin finansmanını bireysel emeklilik sistemindeki fonlar, yatırım fonlarındaki fonlar yapacak. Biz yurt dışından borçlanmayacağız.

YATIRIM FONLARI DAHA CAZİP

DR. GÜRMAN TEVFİK – Aslında devlet bir şeyi vermiyor. O sistemden çıkarken sizden yüzde 5 vergi alır. Kazancınızdan yani. O yüzde 5 vergi de devletin yatırdığı parayla hemen hemen başa baş geliyor. Yani devlet aslında bir şey vermiyor. Ama siz normal fonda dursanız, %10 vergi var. Bu fonların içinde hiç vergi yok. Dolayısıyla her halükarda bu fonlar daha cazip.

ATİLLA BENLİ – Bizim daha çok bu yapısal sorunlara eğilmemiz gerekiyor. Sözleşmelerin kıdem süresi ortalama 3 yıl 1 ay. Yine diğer yapısal sorun da, sisteme gören sözleşmelerin yarısı aynı yıl sistemden çıkıyor. İşte 2024 rakamları 2 milyona yakın yeni 5 sözleşmesi yapılmış, 1 milyon sözleşme ise aynı yılda sonlandırılmış. Bu çıkış oranların da yüksek olması önemli bir yapısal sorun.

DR. GÜRMAN TEVFİK – Ama OKS’de zorunlu giriyorlar ya…

TAMAMLAYICI REFORMLARA DEVAM EDİLMELİ

ATİLLA BENLİ – OKS’de oran yüksek, %75 civarında. BES’de ise daha düşük, %50’ler civarında oluyor. OKS’de, zorunlu giriş, gönüllü çıkış var. Ondan dolayı çıkış oranı  yüksek. OKS’yi zaten şimdi tamamlayıcı emeklilik sistemine dönüştürme konusunda çalışma var. Sonlanma nedenlerinin sadece BES’te %6’sı emeklilik. Bunun %94’ü emeklilik dışında bir sebeple sonlandırıyor. Zaten %95’te gelir planı yerine toplu para alarak çıkmayı tercih ediyor. İşte biz sistemi büyütmek istiyorsak bunlara çare bulmamız gerekiyor. Önerilerimi biraz önce sundum. Özellikle tamamlayıcı emeklilik sistemine yönelik reform hamlesinin devamı önemli. Bu anlamda ödev yapıldı, yönetmelikler, kanunlarda değişiklikler oldu, ama tamamlayıcı emeklilik sisteminde cesur olmamız lazım. Gerçekten orada işçinin de işverenin de hiç korkacağı bir durum yok. İyi anlatmak gerekiyor. Bütün dünya bu şekilde paralarını biriktirmiş, bize kredi olarak veriyorlar. Biz onlara faiz ödeyeceğimize kendi paramızı biriktirelim en azından biriktirebildiğimiz kadar, oradan gitsin.

BÜTÜN DÜNYADA İŞVEREN KATKILI SİGORTALAR DEVREYE GİRİYOR

Şimdi burada kıdem tazminatı konunun içinde bile yok. İşverenler de, “Biz karşılık olarak ayırıyoruz, şimdi bizden somut olarak alacaklar” korkusu içindeler. Belki bunların hiçbirini yapmadan başlayıp sonradan bunları dahil etmek lazım. Çünkü işverenin zaten bordroda işveren payı var. Devlet bunu bölüşmeye, bunu azaltmaya, bundan işte %0.25’le başlayıp bu tarafa işverene yük olmadan, istihdamda sıkıntı yaratmadan çözmeye hazır. Bu konuda teknokratlar çalıştı. Burada cesur bir hareket lazım. İnşallah iyi bir zaman gelir de bu hemen devreye sokulur. Çünkü çok büyük ivme getirecek. Bu bir trilyonu, anında 10 trilyona çıkartacak bir şey. Bütün dünyada işveren katkılı sigortalar yaygınlaşıyor. Tamamlayıcı emeklilik sistemi de işveren katkılı BES olarak değerlendirilebilir. Çalışanın da işyerine bağlılığını da sağlıyor.  Birçok işveren de bunu şu anda mevzuatsız yapıyor. Dolayısıyla bu bir “kazan-kazan” usulü. Toplam katma değeri artıran çok önemli bir şey. Yani bu somutlaştırma ve bu sistemdeki reformların devam etmesi bizim önümüzü açacak. Somutlaştırma dediğimiz şey aslında hayat döngüsü içerisinde doğumdan vefata kadar geçen süre içerisinde her türlü ürün var. Buna uygun ürünleri sigortalının önüne getirdiğimiz zaman bizim gelişmiş ülkelerin dünya OECD ortalamalarına ulaşmamamız için hiçbir neden yok. Ama buna inanarak bu ürün dizaynını, satış sistemimizi şirketler olarak buna çevirmemiz gerekiyor.

PROF. DR. SÜLEYMAN ÖZDEMİR – Buna ülkelerin bakış açıları, siyasi yaklaşım farklılıkları mı buna yol açıyor? Mesela Amerika liberal bir ülke, Avrupa’da özellikle sosyalist ülkelerde veya sosyal demokratik ülkelerde daha mı az yönelim var? Onun bir etkisi var mı?

TÜRKİYE’DE EN FAYDALI SEKTÖR, SİGORTA SEKTÖRÜ

ATİLLA BENLİ – Ben şuna gönülden inanıyorum. Türkiye’de en faydalı sektör, sigorta sektörü. Her tarafıyla faydası var. Çünkü bütün finans sistemine, dokunduğu tüm çevresel sistemlerine faydası var, artı değeri var. Borsaya, finansman şirketlerine, sigortalıya, ülkenin riskinin dağıtılmasına, tasarrufların çoğaltılmasına, hepsine faydası var. Yani herhangi bir şekilde bir kaynağı azaltan, kaynağa zarar veren, geleceğe faydası olmayan veya bir büyümeyi azaltan, bir şeyi tüketen bir kaynağı olan bir şey yok. Sadece ve sadece aktüeryal matematikle ülkenin kaynaklarının verimli olarak yönetilmesine faydası olan bir şey. Bu arada da bu sistem içerisinde biriken tüm fonları, ülkenin üretimine ve ülkenin kaynaklarına artı değer olarak sunuyoruz. Çünkü uzun vadeli ileriye dönük sürekli biriken bir şey. Yani bunlar 30-40 yıllık planlarla yönetilen fonlar. Kişiler de çalışma çağını geçtiklerinde, emekli olduklarında kendilerine destek olacak iyi bir fon biriktirmiş oluyorlar. Sigorta sektöründe özellikle son 10 yılda devlet tarafından en büyük katkının yapıldığı dönemi yaşadık. BES’in kurulmasından, SDDK’nın kurulmasına, Türkiye Sigorta Birliği’nin oluşumuna, mevzuat yapısının değişmesine kadar Türkiye’de yapılmış en büyük yapısal reformlar gerçekleştirildi. Türk Reasürans’ın kurulması da çok önemli bir atılımdır. Şimdi sigorta sektörünü hem altyapı yatırımı, hem mevzasal yapısı açısından inşallah bizden sonraki nesiller çok daha iyi bir yere getirirler. Çünkü altyapısı hazır.

DR. KAZIM KILINÇ – Atilla Bey, Zurich Grubu ve Zurich Yaşam ve Emeklilik ile ilgili bilgi verir misiniz? Ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

ZURICH YAŞAM VE EMEKLİLİK, 2008’DEN BERİ TÜRKİYE’DE FAALİYET GÖSTERİYOR

ATİLLA BENLİ – Önce Zurich Yaşam ve Emeklilik Sigorta olarak stratejimizden bahsetmek istiyorum. Zurich Yaşam ve Emeklilik olarak bütün bu sorunları ve durum tespitlerini aslında özümseyerek bir strateji oluşturuyoruz. Zurich Yaşam ve Emeklilik, Türkiye’de 2008’den beri faaliyet gösteriyor. Şirketimiz, köklü Zurich Sigorta Grubu’nun bir parçası olarak Türkiye’de hayat ve emeklilik alanında yenilikçi ve müşteri odaklı hizmetler sunmaya odaklanmış bir yapıya sahip.

 YATIRIM FONLU HAYAT SİGORTALARINI STRATEJİK ALANLAR OLARAK GÖRÜYORUZ

Hayat sigortası alanında sadece birikim değil, yaşam boyu sağlıklı ve güvenli bir gelecek hedefleyen BES ile bütünleşik hayat sigorta ürünleri ile katılımcılara hem hayat sigortası güvencesi hem de birikimlerini çeşitli yatırım fonlarında değerlendirme imkânı sunan yatırım fonlu hayat sigortalarını stratejik alanlar olarak görüyoruz.

Bireysel emeklilikte ise katılımcı deneyimini iyileştirmeyi ve daha etkin fon yönetimini hedefliyoruz. Dijital BES imkanları ile müşterilerimizin operasyonel süreçlerini en kolay hale getirmeyi hedefliyoruz. Dijital BES odağında bir diğer önemli hedefimiz, katılımcıların demokratik ortamda fonlara erişim özgürlüğünü sunabilmek. Bünyesinde sadece BEFAS fonlarının değil TEFAS fonlarının da olduğu, müşterilerimizin risk profillerine göre doğru zamanda doğru fon seçimini hedefleyen, fon kıyaslamalarına imkân sunan, tarafsız ve demokratik bir dijital alt yapıyı kurguluyoruz. Bu platform üzerinden müşterilerimizin finansal okuryazarlığına destek olan danışmanlık faaliyetleri ile de farklılaşmak istiyoruz.

Şirket stratejilerimizi besleyen bir diğer önemli bakış açısı ise branşlar arasında var olan bütünsellik ilişkisi. Bu nedenle, sağlık, hayat ve bireysel emeklilik ürünlerine yönelik bütüncül bakış, ürün mimarimiz açısından önemli.

ZURICH YAŞAM VE EMEKLİLİK OLARAK KATILIM SİGORTACILIĞI ALANINDA YERİMİZİ ALMAK İSTİYORUZ

Hayat ve emeklilik alanında katılım ürünlerinin güçlü bir değer yaratma potansiyeline sahip olduğunu da görüyoruz. Katılım sigortacılığında kamunun hedeflerine ulaşılması ve piyasa ihtiyaçlarının karşılanmasında arzu edilen noktaya ulaşılamadığını görüyoruz. Katılım fonları, katılım sağlık ürünleri ile katılım esaslı bireysel emeklilik ve katılım hayat ürünleri ile 360 derece bir katılım finans ekosisteminin de dizayn edilebileceğini söylemek yanlış olmaz. Zurich Yaşam ve Emeklilik olarak, uygun koşullar oluştuğunda katılım sigortacılığı alanında yerimizi alarak sektöre anlamlı bir katma değer sunabileceğimize inanıyoruz.

Sektörde, Zurich Sigorta Grubu’ndan aldığımız ilham, bilgi birikimi ve deneyimle yenilikçi ürünler ve süreçler geliştirerek sektöre katkı sağlayan ve değer katan bir oyuncu olmayı hedefliyoruz. Katılım ürünlerinden bütünleşik ve tamamlayıcı hayat, sağlık ve emeklilik ürünlerinin tasarlanmasına kadar bu geniş stratejik adım hevesimizin de arkasında global gücümüz ve uygulamalarımız yatıyor.

ZURICH GRUBU, TÜRKİYE’DE FIRSAT VE GELECEK GÖRÜYOR

Konvansiyonel bir banka ve dijital bir bankayla dağıtım kanalı anlaşması yaptık. Zurich Sigorta Grubu, Türkiye’de bir fırsat ve bir gelecek görüyor. Sağlık sigortacılığı, hatta katılım sigortacılığıyla ilgili konu da, gündemimizde. Gerekli koşullar oluşturulduğunda katılım sigortacılığında da Zurich Yaşam Emeklilik olarak bir oyuncu olarak sektöre gireceğiz. Bütünleşik sigorta diye bahsettiğim konunun içerisinde BES bizim için önemli. Aslında stratejik alan. Yeni giren şirket olarak söylüyorum. Bütünsel sistemden, hayat sigortalarından, elementer sigortalardan, sağlık ve eğitimi bundan ayrı düşünmemek gerekiyor. İşte bütün o yaşam döngüsü içerisinde bütünleşik sigorta stratejisiyle ilerlemek için BES, en çok önem verdiğimiz konulardan birisi. Farklılığımız nerede olacak? Bir bu söylediğim stratejiler var. Bir de BES tarafında BEFAS (Bireysel Emeklilik Fon Alım Satım Platformu) diye bir kurum var. Dijital olarak diğer emeklilik sigorta şirketlerinin fonlarını da sigortalılara satılabiliyor. Ama mevcut sistemde, şu an sektörde herkes bunu mış gibi yapıyor. Bizim hedefimiz, demokratik bir platform üzerinden katılımcıların istedikleri fonlara ulaşmasını sağlamak. Öyle bir platform geliştiriyoruz. O platformun üzerine kuruyoruz BES sistemimizi. Doğrudan BEFAS’tan istediği şirketi kendisi alacak.

SPK’nın stratejisini biliyoruz. Fonlarla ilgili durumu biliyoruz. Fonlar arasında çeşitliliğin yüksek olması ve seçim yapmanın zorluğu insanlar için hiç kolay değil. Sıradan bir vatandaşın o fonlara girip de doğru seçimi yapması mümkün değil. Biz stratejik olarak danışman tarafta, finansal okur yazarlığı destekleyen bir şirket olacağız. Bunu yaparken de demokratik platformun oluşumu içinde elimizden gelen ne varsa yapacağız.

DR. KAZIM KILINÇ – Şirketinizin pazar payı ne kadar Atilla Bey?

ATİLLA BENLİ – Zurich Sigorta olarak pazar payımız %1.6 seviyesinde. Zurich Yaşam ve Emeklilik faaliyeti aslında 2025 itibariyle bütün izinleri almış olacak. NN entegrasyon süreci tamamlandığında Zurich Yaşam ve Emeklilik olarak fon büyüklüğünde %2.5’luk pazar payı ile 6. sırada olacağız.

DR. GÜRMAN TEVFİK – Toplam kaç tane fon var?

ATİLLA BENLİ – BES fonları için söylüyorum. 289 fon var. Entegrasyon süreci devam eden NN Hayat Emeklilik’in ise işlem gören 10 adet fonu var. Biz de 4 tane fon kurduk. Zorunlu fonları kurduk. BES tarafındaki gelecek dijital tarafta. Çünkü maliyetleri azaltacak, ulaşımı azaltacak, bu inovatif ürünlerin satışını kolaylaştıracak. Finansal okuryazarlığa biz yatırım yapacağız. Ne yapacağız? RoboAdvice dediğimiz algoritmaları kullanacağız. kütleye hizmet verecek. Çünkü herkese tek tek portföy yönetim şirketlerine hizmet alarak vermek çok maliyetli bir şey. Ama onu da remote advice dediğimiz ikinci bir sistemle destekleyeceğiz. O da üst segmentte belirli fon büyüklüğü olan kişilere yine uzaktan ama doğrudan uzmanların destekleyeceği eğitimlerle, önerilerle portföy önerilere çıkabileceğimiz sistem. Aynı zamanda satış dağıtım kanallarımızda sürekli bir sertifikasyonla ve bu nitelikli konum uzmanı kişilerle eğitimlerden ve sertifikasyonlar geçerek en iyi danışmanı haline getireceğiz. Yani danışman bir öneride bulunurken karşısındaki yorum yaparken, “Ben daha çok para kazanayım, benim fonuma yönlendireyim” diye bir endişe içerisinde olmayacak. Doğrusu neyse matematik hesaplarla çıkan ne ise onun üzerinden karşıdakine görüşünü söyleyecek. Burada risk profili önemli.

SUDİ AYDEMİR – Lisanslama konusu önemli. Sektörde çalışanların lisansa tabi tutulması, görevlerinin ve uzmanlık alanlarının tanımlanması önemli. Burada istihdam edilecek olanların asgari niteliklere sahip olması gerekir ki lisans verilsin. Mesela sermaye piyasası tarafında sermaye piyasası lisansı da var. Bunu halledemedik hala. Çok eksiğimiz var. Sigortacılık sektöründe böyle bir şey var mı şu anda?

ATİLLA BENLİ – BES için aslında yatırım danışmanı olmayan danışmanlık yetkisi veriliyor. Daha iki sene oldu. Finansal okuryazarlık zaten düşük. Bizim BES satıcı arkadaşlarımız en azından bir eğitimden geçiyor. Konuyu daha iyi biliyorlar. Kişilere böyle tavsiye niteliğinde gibi değil. Bir SPK lisanslı, bu tür danışmanlık yapmasına sınırlı olarak yetki verildi. Dolayısıyla artık tavsiye benzeri, şu fonları al, bu fonları al, değiştirmemişsin diye arayıp bu tavsiyelerde bulunabiliyoruz. Ama yeterli değil tabi. Dağıtım kanalındaki arkadaşlar, direkt satışta, acentelerde, diğer aracılarda, bankalarda bu finansal okur yazarlığının arttırılması için desteklenmesi lazım. Bu lisanslamayı yapmak lazım. SDDK’nın bir çalışması var, bir süredir bekliyor. Branş branş bir sertifikasyon çalışması. Nakliyatı, alacak sigortaları gibi özel sigorta ürünlerinin, 16 bin acenteden kaç tanesi tam olarak müşterilere anlatabilir? Ama lisanslı ve bu işin hakkını verilecek sigortacılar sahada olursa, bu lisanslamalar yapılırsa, spesifik konular için, finansal sigortalar, katılım sigortacılığı, sağlık sigortacılığı gibi. Bunları bilerek anlatırsanız ancak, tabanda bir karşılığı olur.

SUDİ AYDEMİR – Finansal okul yazarlık, gerçekten çok çok önemli. Biz sermaye piyasasında uzun yıllar yüz yüze uyguladık bunu. Bizim Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği diye bir kuruluşumuz var.  Birlik bütün üniversitelerde ve başka platformlarda yatırımcıları toplayarak sermaye piyasasını anlatmaya çalışıyor. Bu kapsamda her yıl kongreler yapıyoruz. Dolayısıyla finansal okur-yazarlığın, 10’ar yıllık periyotlar için ilerleyiş analizinin yapılması lazım.

ATİLLA BENLİ – Datası var. Aslında bunları şirketler, bu dataları anlamlandırarak buna uygun çözümler üretmesi lazım. IT yatırımları da sigortacılıkta artıyor şimdi. IT’de Data Warehouse dediğimiz bölümler oluşuyor. Onlar o ana bütün dataları kütüphaneleştirip bir bilgi bankası haline getiriyor. Sonra onu iş zekası birimleri, iş birimleri onu anlamlandırıp bu tür çözümlerle şirketin de amacına uygun şekilde stratejiler belirliyorlar.

GÜRDOĞAN YURTSEVER – İnsanın hayatına bu kadar dokunan başka bir sektör var mı? Az diyebilirim. En başlarda sigortacılık sektörünü koyarım, ama sorunları da çok fazla. Hocamın söylediği burada kültür diyoruz, finansal okuryazarlık diyoruz, pek çok şey diyoruz. Ama ikna edememe önemli bir sorun dedi hocam. Gerçekten bu ciddi bir sorun. Bunları gidermenin yöntemlerinden biri somutlaştırma dediniz. Bu çok değerli bir öncelik. Bunun üzerine gidilebilir. Bir de buradaki dilin, yani halka çok teknik kaldığını, halktan uzak kaldığını görüyorum. Burada çok ilerleme göremiyorum açıkçası. Türkiye’nin en değerli bilim adamları burada bazı şeyleri anlamaktan zorlandığını söylüyorlar. Biz ne kadar çok finansal okuryazar da olsak aslında hala anlaşılmayan bir şey. O yüzden dilin ve ürünlerin sadeleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Burada neler yapılabilir ve özellikle teknoloji ve yapay zeka konusunda önerileriniz olabilir mi?

ATİLLA BENLİ – Risklerini bilip ona göre tedbir almak gerekir. Bu aslında çok büyük bir finansal okuryazarlık. Benim riskim var, buna bir önlem almam gerekir algısına geldiği anda uzman devreye girecek. Sigorta şirketleri olarak bizim doğru, somutlaştırılmış ürünlerle yaşam döngüsü içinde doğru zamanda doğru şeyi söylememiz lazım.

GÜRDOĞAN YURTSEVER – Mesela bir poliçeyi düzenlerken, yapay zekaya “bunu bana özetle” demesini öğretmek, üç-dört kelimede “poliçe, sana bu teminatları sağlıyor” dedirtmek mi gerekiyor?

ATİLLA BENLİ – Yeni AI gelişmeleri buna doğru da gidiyor aslında. Birer uzman gibi sorunuzu doğru kelimelerle sorduğunuz zaman hepsini tarıyor, bilgi olarak size getiriyor. Ama bizden mevcut bilgimizde o algoritmaları işte bu uzaktan tavsiye eden, remote advice dediğim şekle dönüştürüp, kitlesel olarak danışmanlık yapacak çözümler bulmaya çalışıyoruz. Robo-advice da bunlardan bir tanesi. Burada tek başımıza yapacak bir şey yok. Portföy yönetim şirketleri bu konuda uzman. Biz datayı vereceğiz. Onlar kendilerine o bilgileri verecek. Oradan bir ürün çıkacak. O ürünü biz zaman içerisinde kullana kullana geliştirip risk tiplerine göre CRM’den geçmiş bir somutlaştırılmış ürüne çevirmemiz lazım. Bunu kasko için de alacak sigortası için de yapmalıyız. İhracat yapan bir firmayla, ithalat yapan bir firmayla veya imalat yapan bir firmayla sadece dağıtım ağını yöneten bir firmanın riskleri ve ürünlerinin aynı olmaması lazım.

PROF. DR. DİNÇER ATLI – Oldukça güzel bir şekilde dünyada ve Türkiye’de sigortacılığın fotoğrafını çektiniz. TÜİK’in verilerine göre Türkiye’de çalışanların %45 asgari ücretli. Emeklilik sistemi, özel sigorta sistemi içinde yer alıyor. İnsanların bu durumu üzerinden bir değerlendirme yaparsanız, ne kadar bir potansiyel var acaba?

ATİLLA BENLİ – Burada ürün yoğunlaşması yüzde 1’in altında. Oradan da hareket ediyoruz. Bizim mevcut gelir seviyemizle gidecek 30 kat yerimiz var. Zaten bütün mevzuatlarımız da fayda yaratan işlerde asgari ücret limiti üzerinde. Asgari ücretten fazla bir şey olduğunda ona devlet katkısı, vergi veya ilave getiriler olmaz. Anayasal olarak da aykırı. Ama öncelik nerede dersek, tabi ki bir insanın geçim sıkıntısı çekerken ben “sağlık sigortası alayım” demesi çok zor. Ama 85 milyon içerisinde bunu diyebilecek 25 milyon kişi var şu anda. Yani 25 milyon kişinin trafik kaskosu var. Çeşitli ürünlerle kendisiyle, ailesiyle ilgili yapabileceği çok şey var. Bireysel emeklilik sistemi de aslında bunlardan bir tanesi. Eskiden altın günleri olurdu. 40 kişi bir kişiyi finanse ederdi, 40 ayda bir kendisine sıra gelirdi. Sigortacılığın farklı türleri bunlar. Yani kişi başı gelir seviyesi şu anki durumumuzu açıklamak için yeterli değil. Eğer bizim penetrasyonumuz %7 seviyesinde olsaydı o zaman daha farklı bir durum olurdu. Ama şu an daha gidecek çok yolumuz var. Zaten böyle olmasaydı 50 tane şirket %1’in altında olduğu halde faaliyet göstermezdi.

KAMİL KAZIM SARI – Türk dünyası bugüne kadar olduğu gibi reaktif bir Türk dünyası değildi. Artık o sağlıklı yaşlanmayı götürmek için hastalanmadan size proaktif yaklaşıyor. Bu, sizin risk hesaplarınızı da değiştirmeye başlıyor. Yani bugünün 95 yaşındaki biriyle 20 sene sonraki 95 yaşındaki biri aynı riskleri taşımayacak sizin için. Çünkü oraya 95’e gelen sağlıklı bir 70-80-90 yaşıya yaklaşacak.

ATİLLA BENLİ – Sigortacılık için en önemli konu bu. Doğru riskleri doğru havuzda toplamak.

PROF. DR. SÜLEYMAN ÖZDEMİR – Ben şunu sormak istiyorum. Sigortanın temeli riske dayanıyor. Bazı ülkelerde risk bireyin kendi üzerinde kalıyor. Sigorta sistemleri, sigorta firmaları, fonlar daha büyüyor. Sosyal devlet anlayışında olduğu ülkelerde riskin devlette olduğu, devletin daha ziyade vatandaşına bu anlamda katkı verdiği ülkelerde herhalde sigorta şirketleri tam istediğimiz gibi gelişemiyor sanırım.

DEVLET DEPREMLERDE, SEL BASKINLARINDA “HERKESİN ZARARINI KARŞILARIM” DEMEMELİ

ATİLLA BENLİ – Türkiye’de de sosyal devlet aslında son zamanlarda çok gelişti. Devlet kapsayıcı bir devlet, koruyucu bir devlet. Avrupa’da, Batı’da, gelişmiş ülkelerde finans sistemi sigortanın üzerine kuruluyor. Yani bir sermaye birikiyor, tasarruf birikiyor, yatırım yapılacak şey, onun üstüne diğer finansal sektör geliyor. Bankalar, faktörler, leasingler, onun üstüne geliyor. Aslında, hep söylüyorum, Avrupa’da sigortacılar banka sahibi, bizde bankaların iştirakiydi. Şu anda da tam o durum değişmiş değil. Sadece bağımsız sigortacılar var, ama küçük sermayeli bankalarla. Tabii devletin bakış açısı da önemli. Bir sel baskını olduğunda, sigortalı olanı olmayanı aynı yere koymamak lazım. Devlet, ertesi gün “Ben herkesin hasarını ödüyorum” dememeli veya deprem olunca ben herkesin zararını karşılarım dememeli. Çünkü bunun devlete de zararı oluyor. Sigorta yaptıranla yaptırmayanı aynı hale getiriyor. Bu algıda olumsuzluğa yol açıyor. Mesela Karadeniz’de sel baskınları oldu. Orada poliçesi olanlar var. Biz hemen gidiyoruz, onların tespitlerini yapıyoruz ve hasar ödemelerini yapıyoruz. Sonra yandaki dükkan sahibine diyor ki, “Kaymakamlık herkesin hasarını karşılayacakmış. Ben niye ödedim bu sigorta primini?” diye dönüşler oluyor. Yoksa ne kadar sosyal devlet olursa olsun, sistem yürümez…

DR. KAZIM KILINÇ – Atilla Bey, oldukça faydalı, aydınlatıcı değerlendirmeler yaptınız. Katılımınız için teşekkür ederiz. Turcomoney’nin değerli yazarlarına ve konuklarımıza da teşekkür ederiz. Eklemek istediğiniz bir husus var mı?

ATİLLA BENLİ – Kazım hocam, bu değerli platformda yer almak benim için büyük bir mutluluk ve onurdu. Beni davet ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Katkıda bulunabildiysem ne mutlu bana. Turcomoney ailesine ve değerli konuklara da ayrıca teşekkür ederim.

 

 

 

Yorum yok

Yorum Yazın

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

*

*

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

İlgili Haberler

Site Haritası